Türkiye gibi demokratik deneyimi itibariyle batılı örneklerinden hayli geride kalan ülkelerde Ordu, siyasal rejim üzerinde belirleyici bir konuma sahiptir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin geçmişten aldığı geleneksel miras, "Rejimi Koruma ve Kollama "ilkesinin yürütücüsü etkin bir güç olarak demokrasinin koruyucusu konumunu üstlenmesine neden olmuştur. Ayrıca demokratik oluşumların vazgeçilmez kurumlarından olan siyasal partiler ve onların liderlerinin izleyeceği stratejiler üzerinde çok önemli etkide bulunmaktadır. Devletin varlık koşullarını tehlikeye düşürebilecek her türlü resmi ya da gayri resmi tehdit unsurlarının bertaraf edilmesi gerektiği stratejisinin temelinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin "ulusal güvenlik","Devletin birlik ve beraberliği" gibi ilkelerle donanmış olmasının payı büyüktür.
Türkiye de Silahlı Kuvvetlerinin siyasal yaşam üzerinde bu denli etkide bulunmasında çok partili siyasal hayatın başlatıcısı konumunda olan DP ve CHP arasında bitip tükenmek bilmeyen sağlıksız iktidar kavgalarının önemli bir rolü olduğu bir gerçektir. Ayrıca Hükümet icraatlarındaki yaşanan plansızlık iki kutuplu düşünce yapısının giderek tüm toplum katmanlarına yayılmasını kolaylaştıran bir başka etkendir. Siyasal aktörlerin uzak görüşlülükten payını almayan bu tür kısır siyasi çekişmeler, Ordu'nun her zaman bir kurtarıcı rolünü üstlenmesini kolaylaştıran bir etken olmuştur.
Türkiye’nin askeri darbelerle örülen siyasi tecrübesinde kaçınılmaz bir şekilde yakın tarihe damgasını vuran en önemli siyasi şahsiyetlerden biri belki de en önemlisi Süleyman Demirel'dir. Demirel'in Ordu karşısında izlediği stratejinin Türkiye’nin Siyasal Kurumlarının idare ve işleyişine,siyasal aktörlerin topluma bakış açılarına kadar bir dizi etkide bulunmasının Türkiye'nin yaşadığı Siyasal demokrasi deneyimi üzerinde çalışan çok sayıda siyaset bilimcinin teslim etmek zorunda kaldığı temel bir nokta olması, bu konu üzerindeki hassasiyeti artırmaktadır.
Çalışmamda Demirel'in Silahlı Kuvvetlere karşı izlediği stratejinin zaman içerisinde aldığı değişiklikleri sunmaya çalıştım. Demirel'in Ordu ile ilişkilerde (ki pek çok alanda olduğu gibi ) yaklaşımının çift söylemli olduğu, yeri geldiği zaman askeri kesimle uzlaşmacı yolda yatıştırıcı bir kimlik üstlendiği bazen de husumet belirten milli irade merkezli bir anlayışı içerdiği bu ikili söylemi bir arada kullanmaya çalıştığı bu söylemlerin değişimi ve yönünün ülkenin içinde yaşadığı genel ortama siyasi gelişmelere, konjonktüre ve parti atmosferine göre şekillendiği çalışmamdan anlaşılabilir.
Demirel 1924 İsparta İli İslamköyünde doğmuştur. 1941 Yüksek Tahsil için İstanbul'a gitmiş, 1948 yılında evlenmiştir. 1949 Elektrik İşleri Etüd İdaresinde çalışmaya başlayan Demirel, İlk Türk Mühendisi olarak staj için 1950'de ABD'ye gönderilmiştir. 1952 yılında Seyhan Barajı inşaatını yürüten büronun amiri olarak görülen Demirel 1954 yılında Barajlar Dairesi Reisi Başkanı ve 1955 yılında Devlet Su İşleri Genel Müdürü olmuştur. Demirel'in 1962 yılındaki Adalet Partisi Büyük Kongresinde Gümüşpala'nın sac ayaklarından Saadettin Bilgiç,Mehmet Turgut, ve Faruk Sükan'ın desteği ile Genel İdare Kurulu'na seçilmesiyle ilgili İsmet Bozdağ ilginç bir anektod anlatır. Buna göre 1964 Kongre arifesinde Mehmet Turgut'un Demirel'e
-Daha şimdiden 1200 oyun üstünde oy toplayacağın anlaşılıyor.Başkanlığını garantiye girdi.Bu oylar artabilir.Seni birlikte destekleyeceğiz.Fakat şartımız var dedi. Bunun üzerine Şartınız nedir? diye soran Demirel 'e Mehmet Turgut'un "Takımı değiştirmeyeceksin, bu arkadaşlarla çalışacaksın" şartını kabul ettiğini ama Demirel'in seçilmesinin hemen ardından Genel İdare Kurulu'ndan istifa ettiğini ve istifasına gerekçe olarak Demirel'e "Bize bu takımla çalışacağına söz verdin. Saadettin Teşkilat Başkanı, sen Genel Başkan olacaktın. Ama Bilgiç'i Teşkilat Başkanlığına seçtirmeyerek ahde vefanı bozdun" suçlamasında bulunduğunu belirtmektedir. Aslında Demirel'in çalışma arkadaşlarına gösterdiği bu stratejinin temelinde sonraları zaman ve zemine göre değişen "Dün Dündür,Bugün Bugündür" sloganı ile adeta kemikleşen iki söylemli anlayışın ipuçlarını yakalamak mümkündür.(1)
Demirel askeri dönemin baskılarının koşullarında üstü örtülü de olsa AP'nin mirasçısı bir parti olduğunu vurgulamaya özen göstermiştir. Bu partinin genel ideolojisinde ve politikalarında en baskın faktör Silahlı Kuvvetlerdir. 1961-1965 dönemi sivil görünümlü koalisyon hükümetinin varlığına rağmen Ordu iktidarı dönemidir ve bu hassas platform içinde AP'nin lideri Demirel'in Ordu karşısında izlediği zor ve ince bir denge politikasının analizi Türk Siyasi Hayatının gelişim çizgisinin seyrini anlamak hususunda çok önemli ipuçları verecektir.(2)
Abdullah Uraz, Demirelin siyasi muhaliflerine rağmen siyaset sahnesindeki uzun süreli koşusu için ilginç bir anı naklediyor. Rauf Tamer, 1993 Mart ayında CHP'li İsmail Arar 12 Mart döneminde Adalet Bakanlığı yaparken ona sormuşlardı;
-Efendim, Demirel bir defa daha Başbakan olabilir mi? sorusuna
-Güldürmeyin insanı şeklinde cevap vermiştir. Ama Demirel bu sözün söylendiği tarihten itibaren dört defa başbakan olmayı başarmıştır.(3)
Demirel, Silahlı Kuvvetlerin belli aralıklarla siyasi otoriteyi sekteye uğratması konusunda Orduya karşı tavır içinde değildir. Düzenli periyotlarla darbe yapmasına rağmen Orduya karşı kin duymanın devletle kavga olduğunu düşünür. "Silahlı Kuvvetlerin adını, gücünü, ağırlığım kullanarak darbe yapanlar, muhtıra verenler daima bunu Ordu yapmış göstermişlerdi. Daima güvenlik koşulu gerekçe yapmışlardır. Askerlerle en ufak bir kırgınlığım olmamıştır. Beni halkımın getirdiği makamdan indirenler, kapımdan alıp götürenler, bir ay bir sene sonra hatıra gelip başka bir yere koyanlar, anayasal madde koyarak benim milletime hizmetten alıkoyanlar asker diye saymadım, hiç düşünmedim, çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti için varım ben. Türk milleti olunca Türk Devleti vardır. Böyle Düşündüğüm zaman askersiz bir Türkiye olabileceğine hiç kani olmadım. Devletimin ve milletimin askerine tavır takındığım zaman devletime ve milletime hizmet yapmam mümkün değildir."(4)
Abdullah Uraz'a göre Demirel'in siyaset anlayışında kin duymaya yer yoktur "Barışmasını bilmeyen kimsenin siyaset yapmaması gerektiğini" söyleyen Demirel, kendisini iktidardan indirerek Zincirbozan da askeri bir tesiste ikamete mecbur bırakan Kenan Evren'e Başbakan olduğu zaman her ay bir Bakanını ülke meseleleri hakkında bilgi verdirmeyi düşünür.(5)
Gerçekten Demirel bir yandan, Sivil Politik Yaşamı denetleyen politize olmuş bir Ordunun gözünde meşruiyet sağlayıcı incelikli politika gütmüş, öte yanda seçmenlere karşı partinin Menderes'in devamını ve tarihsel mirasını devraldığını vurgulamaya çalışan parti siyaseti izlemiştir.
Demirel askerin siyasetle uğraşmaması gerektiğini belirtir. Zincirbozanda kaldığı günlerde Nazlı Ilıcağa yazdığı bir mektupta bu konuda Kemal Atatürk'ün şu sözlerini delil olarak getirmektedir. "Anadolu ve Rumeli Müdafa Hukuk Cemiyeti S Umdesinde geçen, Hakimiyet bila kaydü şart miletindi. İdare usulü halkın mukedderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Milletin hakiki ve yegane mümessili TBMM'dir diyor. Bunca yıl geçtikten sonra geri gitmiş olmaya yanarım. Memleketin genel hayatında Orduyu siyasetten tecrit etmek ilkeleri Cumhuriyetin daima sözünü ettiği bir esas noktadır. Şimdiye kadar takip olunan bu yolda Cumhuriyet Orduları vatanın emin ve metin hamisi olacak kuvvet mevkiinde kalmışlardır diye buyuruyor. Yine Ekim 1927'de Efendim kumandanlar askerlik vazife ve icabatını düşünürken ve tatbik ederken dimağını siyasi mülahazalarının tesirinde bulundurmaktan kaçınmalıdırlar. Siyasi cihetin icabatını düşünen başka vazifedarlar olduğunu unutmamalıdırlar" diyor Atatürk. 25 gündür Zincirbozandayız. Buranın kapısında resmi makamların astığı kağıtta dışarıda gelenlere hitaben şöyle yazıyor ve sayın misafirler! Toplu ve korumalı ikamet yerine hoş geldiniz.! Yakınlarınız sıkıyönetim komutanının nezaretinde eşsiz güvenli ve toplu olarak ikamet etmektedirler. Bu ikamet bir tutukluluk veya adi nezaret altında bulundurmak hali değildir" demektedir. (6)
Süleyman Demirel, siyasal hakların iadesi sorunlarına ilişkin insan hak ve özgürlüklerinden yana tavır alarak siyasete başlamıştır. Buna örnek olarak AP genel başkanlığına adaylığını koyuş nedenlerini açıkladığı Ankara İl kongresi açılış konuşması verilebilir.(7)
"Refahın temeli huzurdur. Gerek huzur, gerek refah ancak demokratik düzen içinde mümkündür. Birlik ve beraberlik ruhunu yaratmak gerekmektedir. Tanzimatın üzerinden 125 sene geçti. Türk vatandaşı hak temel insan hakları bakımından huzur içinde değil, endişe ve korku içindedir. Fikirlere, siyasi kanaatlere, inançlara, coğrafi duruma göre hiçbir tefrik yapılmadan saygılı olmak lazımdır"
Demirel'e göre Refah devleti ve kapitalist kalkınma sol ideolojiye karşı alternatif bir kalkınma yolunu da açacaktı. Böyle bir tavır Ordu-CHP, basın ve gençliğin üzerinde olumlu bir meşruiyet sağlayan bir unsur olacaktı.
"Aşırı solun, hızlı kalkınmayı, baskın propaganda vasıtası olarak kullandığı her vesile ile görülmektedir. Hızlı kalkınma ve refah vaat eden aşırı sol propagandacılar insanı kendi tahakküm ve istibdat maksatlarının basit bir aleti olarak kullanmak istemektedirler. Kendi kendini tashih etme gücüne sahip hürriyetçi rejimlerin sosyal adalet içinde her türlü sosyal mücadeleleri lüzumsuz kılabileceğini göstermiştir" (8)
Demirel, 1961 Anayasasının siyasal iktidarların otoritesini kıstığını bildiği için "Demokratik Otorite" olarak nitelendirdiği bir gücün yerleşmesi için mücadele etmiştir. "1961 Anayasası icra iş görsün diye yapılmamıştı. Hükümete yetki değil görev verilmişti. 1961 anayasası ile ve ona uygun olarak çıkarılmış kanunlarla devlet güvenliğini sağlamanın ülkeyi idare etmenin imkansızlığını 1969 seçimlerine girerken yüce milletimize arz ettik, ancak anayasayı değiştirecek güce sahip olamadık. Daha sonra 1971 bunalımı ile karşılaşıldı. Öngörülen değişikliklerin çoğu 1971 buhranı sonrasında gerçekleşti. Gerçekten Anayasa ile insan hak ve hürriyetleri sağlam teminata bağlanmış, müessese kurulmuştur. Ancak haklar ve hürriyetler kötüye kullanılırsa devlet düzeninin ve rejimin kendi kendisini nasıl savunacağı açık, kesin tedbirlere bağlanmamıştır. Her türlü haksızlığın ve kötülüğün ekseriyeti elinde bulunduran siyasi iktidarlardan geleceği düşüncesinden hareket edilerek, iktidar otoritesi frenlenmiştir.(9)
Demirel'in şikayet ettiği Anayasa dışı cereyanlar olarak nitelendirdiği komünizmin önlenmesine yönelik yürütmeyi güçlendirici önlemler, 1971 müdahalesini yapan komutanlara nasip olacaktı.(10)
Sakallıoğluna göre Demirel, tehlikeli bir şekilde devletin varlığını tehdit eden anayasa dışı cereyanlardan komünizmin yükselişini engellemek için yine en büyük işbirliğini Ordu ile gerçekleştirmiştir. Yine Devlet Güvenlik Mahkemelerinin, kurulmasında, Olağanüstü Hal Yasasının çıkarılmasında, Sıkıyönetim Yasasının bazı maddelerinin sertleşmesinde Demirel en büyük işbirliğini SK'ile yapmıştır. O yüzden AP düzenin mimarı olan SK'in gözünde zor reddedilir bir konumdadır (11)
Demirel, Kemalist asker-sivil kesimin duyarlı olduğu bilinen irtica, laiklik ve Ordu konularında statükonun yanında yer aldığını ısrarla belirtmiştir.
"İddia, irticaimi teşvik gördüğü irticaya müstenit bir seçim düzeni yaratılmak istendiği, iktidarın anayasayı değiştirecek çoğunluk sağlayıp, adalet, Ordu ve Cumhuriyetin temellerini tam tersine çevirmek çabasında bulunduğu şeklinde ifade olunmuştur. Biz daima millete ve Cumhuriyete inandık. Bizim için Cumhuriyeti müdafaa etmek bir şereftir" demektedir.(12) Ancak Demirel'in ısrarla öne sürdüğü Seçim demokrasisi ve seçmen iradesini hedefleyen"Milli İradeci Görüş" hiçbir zaman askeri çevreler nezdinde itibar görmemiş iktidarının kesintiye uğramasını engelleyememiştir.
AP'nin kuruluşundan 27-29 Kasım 1964 2. büyük kongrede başkan seçilen S.Demirel'e gelinceye kadar izlediği alttan alan, tavizler veren ve " Orduya bağlı politika"
anlayışı Demirelle birlikte " Orduyu tarafsızlaştırarak onunla yakınlaşma " dönemine girmiştir.
Kurtul Altuğ, Demirel'in bu incelikli çizgisini itiraf etmek zorunda kalmıştır. Süleyman Demirel 1965 seçimlerinde 12 mart olayına kadar rahat, huzur günü görmeden başbakanlık yaptı. Nedense o günlerden bu yana, Demirel 'e hep siyasete düşen zoru başarmak olmuştur.(13) demektedir.
1965 Kasımında "Bana bayrağı teslim ederseniz kısa zamanda burca dikeceğim" diye siyasetle mücadelesinde bir gaza ruhuyla hareket eden Demirel'in hırs ve şevkini önündeki seçim yenilgisi bile etkilemeyecektir.(14)
AP'nin kuruluşundan beri izlediği titrek siyasette Demirel 1965 seçimlerinde % 52.8 yüksek bir oy oranı almasına rağmen SK' nin iç politika üzerindeki vesayet, etki ve baskısı arka planda da olsa sürmektedir. Ordu'nun siyasal sürece müdahele beklentisi sık sık gündeme getirilmektedir. Bu darbe söylentileri üzerine Demirel, yaptığı açıklamada TSK'nin milli iradeye karşıt imiş gibi göstermeye çalışan sorumsuz kimselerin işi olarak nitelendirmektedir. "birtakım gayri-mesul kimselerin TSK'ni politikanın içinde ve milletin iradesinin karşısında imiş gibi gösterme gayretlerine devam olunduğunu zaman zaman esefle müşahade etmekteyiz. 18 Ocak 1965 Hür Subaylar Beyannamesi adı ile bazı yerlerde dağıtılmış bulunan kağıt parçasının keza ''Milli Kurtuluş Komitesi" isimli beyanname ve dağıtanların kimliği üzerinde de tahkikat yapılmaktadır, "demektedir.(15)
Demirel 1969 yılında mecliste yaptığı konuşmada da bu sorumsuz söylentileri yayanları ihtilal fobisine tutulmayı artıran bir unsur olarak değerlendirmektedir. "Türkiye bir ihtilal fobisinden kurtulmak mecburiyetindedir. Bu fevkalade haysiyet kırıcı oluyor. Bir büyük seçimden iki ay sonra bir memleket buhrana girer mi?(16)
Türkiye 'de demokrasi ne payandalı nede güdümlüdür. İşte bunun içindir ki Türkiye bir ihtilal fobisinden kurtulmalıdır. Kimsenin milleti Ordu korkusu altına almaya hakkı yoktur. (17)
Demirel siyasi davranış açısından, 1969 yıllarında şiddetini giderek artıran sokak çatışma ve gösterilerine asker gücüyle karşı çıkmanın Menderesli DP'nin acıklı sonunu hatırlatacağı endişesi vardır. Bu nedenle devletin özgürlüklere baskısına karşı çıkar. Bu konuda ünlü"Yollar Yürümekle Aşınmaz" sözünde ifadesini bulan siyasi icraatı temelde tepkisel bir politikanın izlerini taşımaktaydı.
C.Arcayürek'e göre "Yollar Yürümekle Aşınmaz" sözü Türk Demokrasisi açısından kilometre taşıdır. 1965-1971 döneminde 15-16 Haziran 1970 hadiselerini müteakip 3 ay kadar sıkıyönetim olmuştur. Onun dışında 1961 Anayasasını getirdiği hakların ve hürriyetlerin kullanılması üzerinde en ufak bir devlet baskısı olmamıştır. Yeşilhisar olayları 8.yıl olayları, Yassıada da bir İktidarı suçlamak için kullanılmıştı. (18)
Demirel, izlediği siyaset çizgisi ile özellikle bazı kesimler tarafından diğer politika önderlerine göre daha çok tercih edilmektedir.Bu durumun gerekçelerini Abdullah Uraz,şöyle sıralamaktadır.Şair Necip Fazıl 1968 nisan ayında ise Demireli tutma gerekçelerini şöyle sıralıyor."İyi eser verdiği için değil, kötü eser hazırlayanlara zemin açmadığı için beklediğimiz insan olarak geldiği için değil, gelmesinden korktuğumuz insan olmadığı ve beklediğimiz insanın gelmesine mahsus iklimi bugüne kadar ürkütmediği, incitmediği, zedelemediği için... "(19)
Abdullah Uraz'a göre 1971 Muhtırasına gidişi belirleyen çok olumsuz bir takım iç gelişmeler vardı. İşçi kesiminin üzerindeki Marksist Solun ağırlığını artırması, Radikal Sola prim veren grubun İsmet Paşa'nın kontrolünden çıkışı, Üniversite gençliğinde marksist örgütlenme ve buna ek olarak milliyetçi ve İslamcı gençliğinde örgütlenmeye başlaması ile sokak eylemlerinde artış başlaması, sermaye çevrelerinin kışkırtıcı bir tavır içinde CHP'nin yanında yer almasına ek olarak eski DP ileri gelenlerinin siyasal haklarının iadesinde askeri kanadın baskısı olmadığı ve Demirel'in bunu kasten geciktirdiği iddiası ile Demirel'e karşı 41 milletvekilinin karşı çıkışı olarak sıralamaktadır.(20)
Demirel, Cevdet Sunayın seçimini partisi aleyhine Ordu içinde meydana gelecek tepkiyi Önlemek için gerçekleştirildiğini belirtir.(21)
"1966 'da güç bizim elimizde, biz kimi istersek Cumhurbaşkanı seçerdik ama 1966 'nın çok önemli bir özelliği vardır. Bizim yaraları sarmak, bizim kitlemizle o günkü ihtilalcileri barıştırmak, kucaklaştırmak görevimiz vardı. Merhum Sunay 'a gidip son teklifte bulundum. (22)
Böylece Demirel, iktidarının devamının sağlanması ve Ordu içindeki aykırı seslerin kesilmesinde Cumhurbaşkanı Sunay'ın nüfuzundan yararlanmak istemektedir. Buna örnek olarak Kurmay Başkanı Org.Cemal Tural'ı Cumhurbaşkanı Sunay'ın desteği doğrultusunda görevden alması olayını verebiliriz. Cemal Gürsel'in Askeri Gülhane Harp Akademisinde 37 kişilik heyet tarafından Cumhurbaşkanlığına devam etmeyeceği raporla tespit edildikten sonra yerine Sunay'ın Cumhurbaşkanlığına getirilmesi planlanmıştı. Bu amaçla Gürsel'e vekalet eden Senato başkanı İbrahim Şevki Atayüz 11 Mart 1966'da Genel Kurmay Başkanı Sunay'ı kontenjan senatörü seçti.
Cumhurbaşkanlığı makamının boşalmasından sonra Sunay Cumhurbaşkanı Org. Tural da Genel Kurmay Başkanı oluyordu. Abdullah Uraz'a göre 2-3 yıl geçtikten sonra Org.Tural'ın görev süresi 1969 yılında doluyordu. Hükümetin bir kararname ile bu süreyi 1 yıl daha uzatması mümkün iken, Demirel Tağmaç'ın seçilmesini sağlayan kararnameyi Cumhurbaşkanının onayı ile yerine getirdi. Böylece bu girişimini demokrasi zaferi olarak lanse edebileceğini düşünmekteydi.(23)
Demirel, Ordu içinde Kominizm karşıtlığı noktasında kendisi ile aynı görüşleri paylaşan siyasal bir davranışta bulunan Org. Cemal Tural'ın SK'e yayınladığı ve Komünistlere karşı mücadele edilmesini isteyen "Emirnamesini" alkışlamıştır. " Silahlı Kuvvetler daima milliyetçi ve hürriyetçi olmuştur. Adı geçen emir bunu gösterir ve bir uyanıklığın neticesidir"(24) demiştir.
Ancak Genel Kurmay Başkanı Tural'ın iç siyasetle ilgili konularla uğraşmaya devam etmesi üzerine 1969'da 11 Mart 1969'da Tural'ı görevden alıp yerine Org. Memduh Tağmaç'ı getirmek zorunda kalmıştır. 15.03.1966'da göreve başlayan Tural'ın görevden alınışına kadar geçen 3 yıllık süre göstermiştir ki Ordu ile ilişkilerde antikomünizm politikaları üzerinde anlaşılsa da daha başka faktörler üstünde yeterli anlayış birliğini sağlamayacaktır.(25)
Demirel Cevdet Sunay'ın desteği ile bağımsız hareket etme eğilimi olan Genel Kurmay Başkanı Org.Cemal TURAN'ı Mart 1969'da görevinden almıştır, yine Hava ve Deniz Kuvvetlerinin iki sabitleşmiş ismi Org. İrfan Tansel ve Oramiral Necdet URAN'ın emekli edilmeleri sağlanmıştır. (26)
Demirel Silahlı Kuvvetleri tarafsızlaştırarak yakınlaşma doğrultusunda uzlaşıcı bir politikanın sonucu olarak Ordunun talep ettiği her türlü teçhizat, silah, lojman, kışla ve eğitim olanakları bütçeler elverdiği ölçüde karşılanmış, özen göstermiştir.
Bu konuda Sakallıoğlunun 1971 müdahelesine kırgınlığını dile getiren üst düzey Genel İdare Kurulu üyesi ile yapılan bir mülakatta; "Başbakan her istediklerini yaptı. Türk Ordusuna bizim kadar hizmet eden bir parti yok. Kışlasını biz yaptık, Lojmanını biz yaptırdık Böyle bir müdaheleyi tabii ki beklemiyorduk. Demirel 'in kırgın olmaması mümkün değil (27) yorumunu yapmaktadır.
Demirel iktidarı süresinde SK'in işleyişini daha kolaylaştıran çeşitli yasal düzenlemelerin meclisten geçmesinde büyük gayret sarfetmiştir. Ordunun yapı ve işleyişini düzen altına alan bu yasal düzenlemeler Demirel 'in bir Bakanının ifadesiyle "Askeri kınadın getirdiği teklifin virgülüne dokunmadan kabul edile gelen yasalardı" . 27 Temmuz 1967 926 sayılı Silahlı Kuvvetler Personel Yasası, 5434 sayılı yasa, 1324 sayılı Genelkurmay Başkanı'nın görev ve yetkilerine ait Kanun, 1325 sayılı Milli Savunma Bakanlığı Görev ve Teşkilatı hakkındaki kanunlar gibi bu yasalar dönemin Milli Savunma Bakanının ifadesiyle, "Askeri kanadın getirdiği teklifin virgülüne dokunmadan kabul edile gelen" yasalardı. (28)
Örneğin Ordu müdahelelerine gerekçe oluşturan ünlü TSK'nın iç hizmet yasasının "Cumhuriyeti korumak ve kollamak " maddesi hakkında Demirel yaptığı değerlendirmede müdaheleye niyetli Ordu karşısında bu madde'nin değiştirilmesinin demokrasinin teminatı sayılamayacağını belirtmiştir, "aslında zora başvurdunuz mu bir şeye dayanmak mecburiyetinde değilsiniz" demektedir. (29)
Sakallıoğluna' göre 11 Aralık 1962'de kurulan MGK Siyasete güvensizliğin bir eseri ve askeri kesimin sivil politika alanındaki Türk siyasal sistemini gözetleyen ve kontrol altında tutmaya yarayan bir mekanizma olarak değerlendirir. MGK. Ordunun müdahele sürecinde sivil kesimin tansiyonunu ölçmede bir araçtır. (30)
Demirel'e göre MGK Sivil Politikanın bir aktörüdür ve bu kurumdan danışma niteliğinin ötesine taşan beklentileri vardır.
"Kurulumuz çok Önemli bir görev yapmaktadır. İster istişari olsun, ister olmasın seçkin heyetimiz sorunlara doğru "teşhis" koyup önlemlerde anlaşamaz ise, dışarıda sonuç almamız olanaksızdır" (31)
Demirel, Milliyetçi-muhafazakar Saadettin Bilgiç grubunun parti içi zorlamasıyla eski DP'lilere siyasal hakların geri verilmesine İlişkin tasarı gerekli olan anayasa değişikliği ve 1/3 çoğunluğu, CHP'nin de katılımıyla gerçekleştirerek 14 Mayıs 1969'ta meclisten geçirmesine Silahlı Kuvvetlerin Üst düzey komutanları Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç aracılığıyla sert tepki göstermişlerdir. Cumhurbaşkanı Sunay ise bu değişikliğe karşı çıkmış ve AP'li senatörlerin tasarıyı reddetmeleri zorunda kalmıştır. Demirel bu durum hakkında "Kim olsa başka birşey yapamazdı. siyasal hakları geri vermek görevimizde, Orduyu rencide etmemek görevimiz değil midir? demektedir.(32)
Demirel'in Orduya yaklaşım biçimi, yani AP iktidarlarını güvenirliliğini kanıtlama gayreti ve Orduya karşı uzlaşmacı yaklaşımı zamanla uyuşmacı bir tutuma dönüşmüştür. Böyle bîr tutumun Ordunun tüm kademelerinde sol kemalizm ve buna karşıt görüşlerin çarpıştığı iktidar için yarışan cuntaların ortaya çıkmasını Önleyememiştir. Ordu içerisinde her askeri kademede buna benzer yarışmacı eğilimlerin MGK'na yansıması doğaldı.22 Nisan 1971 MGK toplantısında Genel Kurmay Başkanı Memduh TAGMAÇ "Bize ne duruyorsunuz? Bu memleketi siz kurtarırsınız diyorlar... genç subay söylüyor, astsubay söylüyor ortam budur. Tek kurtaracak Ordu kalmıştır" diyebilmektedir.(33)
Muhsin Batur basında bir muhtıra olarak anılan MGK kadrosunun katıldığı 25 Ocak 1970'de katıldığı toplantıda cuntacıları teker teker saydığını belirtir. Batur 28 Mart 1970'de MGK'nin danışma niteliğinin terkedilip siyasal kararların alınmasına aktif bir biçimde katılmasını ve II. bir Bakanlar Kurulu gibi çalışmasını önermiştir.ve Cumhurbaşkanına yolladığı II. Muhtıra da 12 Martı telaffuz edercesine(21 Kasım 1970) "Bu gidişe dur denilmezse Türkiye 'nin kaderinde yazılı on yıllık devrenin bitmekte olduğu sonucunu zati-alinize ifade edebilirim" diyebilmektedir.(34)
Ordunun bu şekilde siyasallaşıp, iktidar için yarışıyor oluşuna Demirel "Müdahele edip de ne yapacak? geleceklerde ne yapacaklar? Muhal olan bir farza gidelim böyle bir şeyi benim aklım kabul etmez. Ama farz edin ki bir askeri cunta getirin koyun, ne yapacaktır. Kanunlarla hareket etmeyecek mi, kendi mi suçlulara ceza verecek, denize atacak?demektedir. (35)
Ancak Demirel istihbarat yokluğu nedeniyle bütün bu Ordu içerisinde meydana gelen darbe eğilimlerinin öneminin farkında değildir. Öyle ki yalnızca müdahaleden 19 gün önce Ordunun böyle bir hazırlık içerisinde oluşuna inanmadığını belirtmektedir. "Açıkça söyleyim. Ordu kışlasında ve hiçbir şey yok yalnız içlerinde olumsuz düşünce sahibi
olanlar bulunabilir. Emekli olalar bu gün işbaşında olanlara sürekli
ilişki ve görüşme içindedir. Fevkalade Vatanperverdirler". (36)
Ayrıca yapılan bu gelişmelere Cumhurbaşkanı Sunay'ın yeterli bir önlem alamadığı gibi SK'lerle işbirliği yaptığı kanaatindedir. "Darbeden önceki Çarşamba günü hiç birsey yok. iki gün önce Sunay bana MİT Müsteşarı aracılığıyla Anayasa ve Hukuk düzeninin kalacağını bildirdi. Eğer Sunay, bize haber verseydi, o gece dördünü emekliye sevk edip, alttan demokrasiye bağlılıkları daha sağlam olanları getirirdik. Ama devletin başı komutanlarla birleşirse, habersiz bırakılırsak ben ne yapabilirim ne yapabilirdim.(37)
12 Mart 1971 müdahelesi Demirel'in Orduyu tarafsızlaştırma ve olumlu ilişkiler kurma politikasının iflasını tescil etmiştir. Artık asker kökenli Cumhurbaşkanı formülüne sıcak bakmamaktadır.(38)
Bu nedenle Demirel bundan sonraki stratejisinde gelecekteki iktidarını güvence altına almak için önüne sunulan atama listelerini hemen kabul etmemiş pazarlık gücünü kullanmayı denemiştir. Bu politikanın bir uzantısı Cumhurbaşkanı Gürler'in seçilmemesidir.(39)
Demirel 12 Mart için "1960 ihtilalinin mahiyet farkı da olsa, esasta devamından başka bir şey değildir"değerlendirmesinde bulunur. (40)
DP içerisindeki fikir ayrılıkları özellikle eski DP'lilerin affının gerçekleşmesi AP'ni bölmüş ve bunlar Bayar'ın önderliğinde Demokratik Partiyi oluşturmuşlardır. Bu ise daha sonra 1973 seçimlerinde Demirel'in tek başına iktidar olmasını engelleyecek bir yapı oluşturmuştur.(41)
"13 Mart 1973 yılında yapılması gerekli olan Cumhurbaşkanı seçimi bunalımın temelinde yatan önemli bir hadise idi. 1971 bunalımı ile irtibatı vardı. İlerisi ve gerisi vardı. Parlementonun hür iradesinin işleyip işlemeyeceği söz konusu idi. 1961 meclisine Cumhurbaşkanı ve hükümet başkanı dikte edilmiştir. Yapamayacağı şeyler de keza bildirilmişti. 1961 Meclis' i bunları kabul ederek açılmakla, insiyatifin büyük bir kısmını kaybetmişti. 1979 Martında kimin hükümet olacağı ve meclislerin ne yapması lazım geldiği, keza dikte edilmişti ve meclisler bunu kabullenerek kapılarını açık tutmaya rıza göstermişlerdi. Günün
Cumhurbaşkanı da bütün bu olup bitenlere rıza göstermişti. 1973 Martında
Cumhurbaşkanının süresi bitmekte idi. Şimdi sıra Cumhurbaşkanının kimin
olacağına geliyordu, O günün Genel Kurmay Başkanının Orduya bir
çekidüzen verdikten sonra Cumhurbaşkanlığına getirilmesi kumandanların
arzusu olarak benden talep olunmuştu. Ben böyle bir şeyin olamayacağım,
mevcut Genel Kurmay Başkanının Cumhurbaşkanlığına getirilmesinin
kabullenilmesi ile meclisin hak ve yetkilerinden vazgeçmiş gibi bir
durum hasıl olacağını; artık bundan böyle Cumhurbaşkanlığında bir
evvelki bağımsız Genel Kurmay Başkanlığı olacağını, Genel Kurmay
Başkanlığı müessesini Orduda Cumhurbaşkanlığı kavgası haline getirilmesi
ile Ordunun büyük zarar göreceğini; meclisleri bir kenara iten böylece
rejimin şeklini değiştirecek olan Ordu iç bünyesini tahrip edecek olan
böyle bir teklifin karşısında olacağımı ifade ettim.( 42)
Demirel, 12 Marta karşı en anti militarist çıkışın sanıldığı gibi Ecevit ve taraftarlarından değil partisi tarafından yapıldığını iddia etmektedir. "... hep alkışladınız. Halk Partisi zannettiki
kendisi böyle iktidara gelecekti gelmediğini görünce 9 gün sonra bugünkü halk partisi genel başkanı (Ecevit) hareketin kendilerine karşı yapıldığını iddia etti. 1973 Mart'ında ise, günün kumandanlarının arzusunu reddeden ben, kabul eden Halk partisidir. 13 Mart 1973 günü yapılan oylamada AP grupları 282 oyu Tekin Arıburuna, Halk partisi grupları ise, 175 oyu merhum Gürler 'e vermişti. Başka aday da yoktu. (43)
Sakallıoğlu'na göre Demirel'in Gürler olayında izlediği dirençli tavrı bir bakıma 12 Mart rejimi ile işbirliği yapıyor izlenimini silmek istemesi olarak değerlendirir.(44)
Demirel, Cumhurbaşkanı seçimlerinde askerlerin ağırlığının azaltılması için CHP ile işbirliğine giderek Oramiral Fahri Korutürk'ün seçilmesinde etkili bir konum üstlenmiştir. " O günkü şartlar içinde en iyi kim Cumhurbaşkanı olabilir değil, kimi yaparsak bu durumu ortadan kaldırabilir? ve gittik sayın Korutürk'e talip olduk. Müstakimdir antikomünisttir. antimilitaristtir diye getirdik. Bizim 312 reyimiz vardı, ayrıca Halk Partisi de yorulmuştu. Biz de yorulmuştuk.(45)
Demirel, Oramiral Fahri Korutürkten Ordu ile beraber hareket etmeyeceğine dair güvence alarak stratejisini belirlemiştir." Biz korutürk'ü seçerken "askerlerin sözleriyle hareket etmem askerle birlikte olmam " demişti bana. Müstakim adam diye seçtik onu( 46)
12 Mart olayı Demirel'in yalnızca asker kökenli Cumhurbaşkanlarına değil, kuvvet komutanlarına ve üst düzey komutanlara da güvenini iyice sarsmıştı. Genel Kurmay Başkanı dahil Demirel'e karşı çift söylemli bir politika izlemektedir. Ordu müdahelesine karşı olan Genel Kurmay Başkanı Tağmaç bile sol bir cuntanın kendisi gibi Kemalist ve Muhafazakar düşünceli üst düzey komutanları bertaraf edeceği korkusuyla olsa gerek, 12 Mart'ın liderlerinden biri olup çıkmıştır. Bu nedenle ülkenin bunalım içine sürüklenmesinde yalnızca siyasi kesimin sorumlu tutulmaması gerektiğini bunda görevini yapmayan Genel Kurmay Başkanlığındaki Ordunun da önemli pay sahibi olduğunu belirtir. "Siz sayın Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı olarak ve MGK Başkam olarak: siz Sayın Tağmaç Genel Kurmay Başkam ve MGK. üyesi olarak nerelerdeydiniz.? Seyirci miydiniz?. Hangi teklifte bulundunuz da hükümet bunları icra etmedi veya getirmedi? Niye bütün bu olup bitenler karşısında siz sorumlu değilsiniz de, hep siyasetçiler, yani biz sorumluyuz" demektedir.(47)
Bunun sonucu olarak Demirel, bundan sonraki stratejisini kendi çizgisine yakın komutanları atama yolu üzerine kurmuştur. Gerçekten de Demirel'in başbakanlığında ki l.MC. döneminde Genelkurmayın karşı çıkışı olsaydı, teamüllere aykırı olarak iki Orgenerali atlayarak korgeneral Cemal Engin'i Hava Kuvvetleri Komutanlığına atayamazdı. Bu politikanın bir uzantısı olarak yine Demirel, kendisine Elazığ'da şilt sunan 3. Ordu Komutanı Org.Ali Fethi Esener'den hesap soran Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Namık Kemal Ersun'u 1977 genel seçimlerinden 4 gün önce emekli etmiştir.(48)
Ama Demirelin Genel Kurmay Başkanının karşı çıkmayacağını hesaplayıp kendisinden daha kıdemli iki albayı atlayarak Org. Esener'i Kara Kuvvetleri Komutanlığına atama kararnamesini Cumhurbaşkanı Korutürk, imzalamamış. Sonuçta iki general ve Esener'de süreleri dolduğundan emekli edilmişlerdir. Hükümet atama kararnamesini Korutürk'ten geri almaması bir direnme örneğidir. Bu duruma tepkisini "Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutam sırada kim varsa o olmaz. Burada hükümetlerin takdiri söz konusudur. Hükümetler robot mudur? Sözleriyle dile getirmiştir. (49)
Ancak Demirel'in yandaş komutan uygulaması sarsıcı ve kalıcı sonuçlara yol açmamıştır. Belki de tek sarsıcı sonuç emekli olan 3 komutandan sonra hala sağ olan Kara Kuvvetleri Komutanı hiç beklemediği bir şekilde Ege Ordu Komutanı Org. Kenan Evren'in getirilmesidir. Demirel, devlet otoritesini kişi ve örgüt hak ve özgürlükleri karşısında da güçlendirmeyi amaçlayan 12 mart'ın en büyük sivil destekçilerinden biri olmuştur. Bu ise yılların devlet partisi CHP'yi ortanın solu yönelimiyle "halk" cephesine itmiş, kendisi ise ara rejimin payandası haline gelmiştir. (50)
Demirel'e göre Sivil hükümetlerin komünizmle başarılı bir şekilde mücadele edebilmesi için devletin güçlendirilmesi şarttır.
"Devletin, rejim ve devlet düşmanları karşısında daha çabuk netice alabilmesi bu çeşit maceralara kalkışacaklar için bir ibret olacaktır. Devleti otoriter devlet haline getirmek için dikta ediyor, faşizm yollarına başvurmaya hacet yoktur. Hukuk devletini kendini koruyacak güçle teçhiz etmek ve yürütebilmek lazımdır. Bunu yapamadığımız takdirde o zaman diğer özlemlerden kaçmak zor olur. (51)
1971 müdahalesi ile bir çok alanda 12 Mart'ın yaptığı düzenlemeleri yetersiz bulmakta. DGM'nin kuruluşuna cevaz verecek anayasa değişikliklerini talep etmektedir. "Adalet tevzi olunamıyor, Kuvvetler ayrılığı prensibi devleti üçe böldüğü manasına alınmıştır. İcra yetkili değildir. Kanaatimizce bu değişiklikler yapıldıktan sonra dahi Türkiye 'yi bu anayasa ile idare etmek mümkün değildir.(52)
Birinci Bölümün sonu...
KAYNAKLAR
1-URAZ Abdullah 1993 Demirel"Baba" Demirel'in büyük Türkiye kavgası Demokrasi ve Kalkınma :129-166 ve BOZDAĞ İsmet,Değişim Şafağı,Emre Yayınları 1993,sh.140-145
2-SAKALLIOĞLU Ümit Cizre,AP-Ordu ilişkileri iletişim Yay. sh: 30
3- A.g.e.URAZ Abdullah sh:108
4- A.g.e.URAZ Abdullah 1993 sh:5
5- A.g.e.URAZ Abdullah 1993 sh: 11
6- ILICAK Nazlı ,Demirelden Nazlı Ilıcak'a Zincirbozan Mektupları,Dem Yayınları 1990 sh: 24
7- S.Demirel, Adalet Partisi Genel Başkanlığına Adaylığı neden koyuyorum Ankara: 1964 sh:10 ve A.g.e SAKALLIOGLU Unut Cizre,AP-Ordu ilişkileri,İletişim Yay. sh: 33
8 -A.g.e.SAKALLIOĞLU sh: 34
9- A.g.e.SAKALLIOĞLU sh: 37
10- A.g.e.SAKALLIOĞLU sh: 37
11- A.g.e.SAKALLIOĞLU sh: 38
12- A.g.e.SAKALLIOĞLU Ümit Cizre,AP-Ordu ilişkiler iletişim Yay. sh: 44
13- ALTUĞ Kurtul 27 Mayıstan 12 Mart'a:Yılmaz yayınlar:1991 sh:278
14 -A.g.e.URAZ Abdullah sh:171
15- Başbakan Süleyman Demirelin II. Basın Toplantısı. (61-62)ve SAKALLIOĞLU Ümit Cizre, AP-Ordu ilişkileri,İletişim Yay. sh: 61
16- TBMM Tutanakları: 17.12.1969. ve SAKALLIOĞLU Ümit Cizre, sh: 37
17- Milliyet:26.02.1968. sh:62& SAKALLIOĞLU Ümit Cizre,AP-Ordu iliskileri, İletişim Yay. sh.62
18- Arcayürek Cüneyt,Cüneyt Arcayürek açıklıyor:5 sh:251-252. ve SAKALLIOĞLU Ümit Cizre,AP-Ordu ilişkileri, İletişim Yay. sh (65)
19-A.g.e.URAZ Abdullah sh:175
20 -A.g.e.URAZ Abdullah sh:171
21 -A.g.e.SAKALLIOĞLU Ümit Cizre sh: 69
22 -A.g.e.ARCAYÜREK Cüneyt,Cüneyt Arcayürek açıklıyor: 10, ve A.g.e.URAZ Abdullah sh:465
23- A.g.e.URAZ Abdullah sh:213
24 -"Milliyet:24.01.1967. A.g.e.URAZ Abdullah sh:67
25 -A.g.e.URAZ Abdullah 1993 sh:67
26 -A.g.e.SAKALLIOĞLU sh: 70-71
27 -A.g.e.SAKALLIOĞLU sh: 71
28 -A.g.e.SAKALLIOĞLU sh: 70-72
29 -ARCAYÜREK Cüneyt 10:sh:425 ve A.g.e SAKALLIOĞLU Ümit Cizre sh: 73
30 -A.g.e. SAKALLIOĞLU Ümit Cizre sh: 74
31 -DemireFin 28.12.1970 MGK konuşması, Arcayürek Cüneyt,Cüneyt Arcayürek açıklıyor Arcayürek:5,sh:282 ve SAKALUOĞLU Ümit Cizre, sh: 75
32 -A.g.e.ARCAYÜREK Cüneyt,Cüneyt Arcayürek açıklıyor :5 sh: 310 ve SAKALLIOĞLU Ümit Cizre,AP-Ordu iliskileri, İletişim Yay. sh: 80
33 -A.g.e. ARCAYÜREK Cüneyt, Cüneyt Arcayürek açıklıyor 5 s: 310 ve A.g.e SAKALLIOĞLU Ümit Cizre,AP-Ordu ilişkileri,İletişim Yay. sh:75
34- BATUR Muhsin,Muhsin Batur,Anılar ve görüşler, sh: 196 ve SAKALLIOGLU Ümit Cizre,sh: 75
35- A.g.e . BATUR Muhsin, Muhsin Batur sh:262 ve SAKALLIOĞLU Ümit Cizre sh : 89
36 -A.g.e. ARCAYÜREK Cüneyt,Cüneyt Arcayürek açıklıyor : 6 sh:41 ve A.g.e SAKALLIOĞLU Ümit Cizre
37- A.g.e.ARCAYÜREK Cüneyt,Cüneyt Arcayürek açıklıyor : 6 sh:60 ve A.g.e SAKALLlOĞLU Ümit Cizre,AP-Ordu ilişkileri,İletişim Yay. 95
38- A.g.e.SAKALLIOĞLU Ümit Cizre,sh. 93
39 -A.g.e. SAKALLIOĞLU Ümit Cizre, sh. 97
40 -Demirel 9. Büyük Kongre Konuşması Ank; 1978, sh:8 ve A.g.e SAKALLIOĞLU Ümit Cizre sh. 93
41- A.g.e. SAKALLIOĞLU Ümit Cizre sh. 91
42 -AP genel başkanının 7.büyük Kongreyi açış konuşması Ank; 1974 ve A.g.e SAKALLIOĞLU Ümit Cizre,AP-Ordu ilişkileri,İletişim Yay. sh. 98
43 -Demirel: Gerçekler: şub. 1978 sh:44 ve A.g.e SAKALLIOĞLU Ümit Cizre sh. 98
44 -A.g.e.SAKALLIOĞLU Ümit Cizre sh. 103
45 -A.g.e.ARCAYÜREK Cüneyt,Cüneyt Arcayürek açıklıyor 10:sh:465 ve A.g.e SAKALLIOĞLU Ümit Cizre sh. 98
46- A.g.e.ARCAYÜREK Cüneyt 10:sh:288 ve A.g.e SAKALLIOĞLU Ümit Cizre sh.104
47 A.g.e.ARCAYÜREK Cüneyt 6:sh:244 ve A.g.e SAKALLIOĞLU Ümit Cizre, sh.106
48-A.g.e. SAKALLIOĞLU Ümit Cizre sh. 108-109
49-A.g.e.SAKALLlOĞLU Ümit Cizre, sh. 110
50-A.g.e.SAKALLIOĞLU Ümit Cizre, sh. 110-111
51-Demirel, 1971 buhranı ve aydınlığa doğru Ank. Doğuş Matb. 1973 sh:342 ve SAKALLIOGLU Üınit Cizre,
0 yorum:
Yorum Gönder