İçinde yaşadığımız çağın siyaset yaklaşımının belirlenmesinde en önemli katkıyı sunan Aydınlanmacı anlayışın doğal bir uzantısı olarak, teknolojinin artan bir şekilde hayatı kontrol ediciliği, rasyonel aklın önceliği, geleneksel ve kutsal olarak bilinen değerlere şüphe ile bakış gibi olgular insanın dünyaya bakış açısını değiştiren anlayışı getirmekte gecikmemiştir.
Rasyonel aklın önceliğinde seküler bir anlayışa prim veren ve güya devrimci olduğunu iddia eden klasik sağ ve sol ideolojilerinin içine düştüğü açmazlar batının kendi içerisinde olmak üzere klasik birikimin değerlerinin sorgulanmasına neden olacaktı. Modernleşmenin getirdiği yeni siyaset yaklaşımları ülkeler ve milletler üzerinde ortaya çıkan sorunların aşılmasında pek az bir etkiye sahip oluşu, modernizme yönelik olmak üzere çeşitli tepkilerin ortaya çıkmasına bu arada postmodernist çerçeveye sokulabilecek bir siyaset felsefesinin oluşmasına neden oldu.
Araştırmamın bu bölümünde modernliğin olumsuz sonuçlarının bir tepki mekanizması olarak alternatif önermeler koyma ihtiyacının bir uzantısı olarak post modern düşünce yapısının karakteristik tartışmalarına yer verilmektedir.
Modern kelimesi, latincede "henüz, şimdi" anlamındaki "modo" dan gelmektedir.
Modernliğin kurulması Rönesans sonrasına uzanmaktadır. İnsanın doğada belirgin ve "etken akıl"ın vahy'e tercih edildiği, cemaat otoritesinin yerine bireyin özerkliği aldığı, güçlü, 1789 Fransız devrimi ile insanların zihinlerinde yaptığı hakimiyet ile kendini belli etmiştir.
Rasyonel aklın önceliğinde seküler bir anlayışa prim veren ve güya devrimci olduğunu iddia eden klasik sağ ve sol ideolojilerinin içine düştüğü açmazlar batının kendi içerisinde olmak üzere klasik birikimin değerlerinin sorgulanmasına neden olacaktı. Modernleşmenin getirdiği yeni siyaset yaklaşımları ülkeler ve milletler üzerinde ortaya çıkan sorunların aşılmasında pek az bir etkiye sahip oluşu, modernizme yönelik olmak üzere çeşitli tepkilerin ortaya çıkmasına bu arada postmodernist çerçeveye sokulabilecek bir siyaset felsefesinin oluşmasına neden oldu.
Araştırmamın bu bölümünde modernliğin olumsuz sonuçlarının bir tepki mekanizması olarak alternatif önermeler koyma ihtiyacının bir uzantısı olarak post modern düşünce yapısının karakteristik tartışmalarına yer verilmektedir.
Modern kelimesi, latincede "henüz, şimdi" anlamındaki "modo" dan gelmektedir.
Modernliğin kurulması Rönesans sonrasına uzanmaktadır. İnsanın doğada belirgin ve "etken akıl"ın vahy'e tercih edildiği, cemaat otoritesinin yerine bireyin özerkliği aldığı, güçlü, 1789 Fransız devrimi ile insanların zihinlerinde yaptığı hakimiyet ile kendini belli etmiştir.
Rasyonelizmin belirlediği modern düşünce anlayışı, kartezyen felsefe anlayışı ile, varlık tek bir ilkeye dayalı olmaktan çıkmış iki bağımsız alana yayılmıştır. Ruhi olan, maddi olandan bütünüyle ayrılmış, Tanrı, varlığı belirleyen, ona yön veren, evrene müdahale eden bir yaratıcı olmaktan çıkarılmış, varlıktaki bütünlük kaybolmuş, sekülarizme temel olacak şekilde dini ve dünyevi hatlar ayrılmıştır. Modern öncesinin çevrimsel zaman tasarımı yerini, modern doğrusal hareket tasavvuruna bırakmıştır, "ilerleme" hakim bir paradigma haline gelmiş. Yerine bir tabirle "seküler bir din" olmuştur. Zamanın lineer bir tarzda açıklanması, mantıki olarak evrimciliği tesis etmiş, varlıkların biyolojik evrimi düşüncesinin oluşturduğu büyü; toplumsal bilimlere uygulanmış, dinlerde Darwinci teoriye göre açıklanmaya çalışılmıştır. (1)
Bütün bunlardan şu anlaşılıyor ki modernist varlık tasarımında merkezde olan insandır. Önceki dönemlerde dünya insana bırakılmış bir "emanet" iken modernizm onu insanın mutlak iradesine terk etmişti. Ancak böyle bir yaklaşımın olumsuz sonuçları olmuştur. Aşırı uzmanlaşma, bürokrasi, otomatikleşme insanı makineleştirmiş, üretimin azamiye çıkartılması pahasına "tüketim kültürü" genişletilmiş, Dünyayı kontrol altına çabaları sonucunda kendi eliyle oluşturduğu dünyanın "modern bir kölesi" olmuştur. Makine, toplumsal organizasyon, üretim araçları, ekonomik değerler, iş araçları, dayatılan gereksinim ve arzular insanı yabancılaştırmakta ve bütün yeteneklerini köreltmektedir.
Küreselleşme sayesinde modernizmin bu olumsuz değerleri bütün dünyada "gelenek"le çatışmasına neden olmuştur. Bu karşı çıkışlardan en önemlisi olan "postmodernizm" ise sürgit ortaya çıkardığı bu sorunları nasıl çözümleyeceği merak konusudur.(2)
Giddens, Postmodernizm anlamının en iyi biçimde, edebiyat, resim, plastik sanatlar ve mimarideki stil ve akımlara işaret etmesiyle sınırlandırılması gerektiğini belirtir.
Bir postmodernlik dönemine gidiliyorsa, bunun anlamı, toplumsal gelişimin yörüngesinin bizi modernliğin kurumlarından uzaklaştırıp, yeni ve farklı bir toplumsal düzene doğru götürdüğüdür. Giddens Postmodernizmin bu tür bir geçişin farkında olunduğunu anlatabilir, ancak varolduğunu göstermez demektedir.
Giddens'e göre postmodernlik işaret ettiği husus daha öncede akli varsayımlar doğrultusunda geliştirdiği varsayıma dayanır. Hiç bir şeyin tam bir kesinlikle bilinemeyeceğini, tarihin içinde teolojiye yer olmadığını ve dolayısı ile "ilerlemenin" hiç bir versiyonu kabul edilebilir biçimde savunulanlayacağını, ekolojik kaygıların, belki de yeni toplumsal hareketlerin giderek artan önemiyle birlikte yeni bir toplumsal ve siyasal gündem ortaya çıkmış bulunduğunu belirtir. (3)
Postmodernizm, modernizmin tam bir karşıtlığı yada sonu olmaktan ziyade modernizme bazı konularda itiraz eden, sorular soran bir akımdır. Postmodern, modernliğin bilincidir. Postmodernizmin çıkış noktası ise modernizme duyulan inancın yitirilmesidir. Buna göre Postmodernizm, görecelidir. İnsan her şeyin ölçüsüdür, çoğulculuk ve çok kültürlülük esastır. Eklektiktir. (Yani her şey gider) sivil toplumcudur, yorumsamacıdır. Dine ve geleneğe dönüş söz konusudur. Ancak geri dönülen din vahiy dini değil, geleneksel ve kültürel öğeleri içeren dindir.(4)
Dr. Yahya Sezai Tezel'in Post modernist önermeleri sorguladığı makalesinde, postmodern teorinin önerdiği bazı varsayımların konumları üzerine alçak gönüllü bir değerlendirme yapar.(5)
Küreselleşme sayesinde modernizmin bu olumsuz değerleri bütün dünyada "gelenek"le çatışmasına neden olmuştur. Bu karşı çıkışlardan en önemlisi olan "postmodernizm" ise sürgit ortaya çıkardığı bu sorunları nasıl çözümleyeceği merak konusudur.(2)
Giddens, Postmodernizm anlamının en iyi biçimde, edebiyat, resim, plastik sanatlar ve mimarideki stil ve akımlara işaret etmesiyle sınırlandırılması gerektiğini belirtir.
Bir postmodernlik dönemine gidiliyorsa, bunun anlamı, toplumsal gelişimin yörüngesinin bizi modernliğin kurumlarından uzaklaştırıp, yeni ve farklı bir toplumsal düzene doğru götürdüğüdür. Giddens Postmodernizmin bu tür bir geçişin farkında olunduğunu anlatabilir, ancak varolduğunu göstermez demektedir.
Giddens'e göre postmodernlik işaret ettiği husus daha öncede akli varsayımlar doğrultusunda geliştirdiği varsayıma dayanır. Hiç bir şeyin tam bir kesinlikle bilinemeyeceğini, tarihin içinde teolojiye yer olmadığını ve dolayısı ile "ilerlemenin" hiç bir versiyonu kabul edilebilir biçimde savunulanlayacağını, ekolojik kaygıların, belki de yeni toplumsal hareketlerin giderek artan önemiyle birlikte yeni bir toplumsal ve siyasal gündem ortaya çıkmış bulunduğunu belirtir. (3)
Postmodernizm, modernizmin tam bir karşıtlığı yada sonu olmaktan ziyade modernizme bazı konularda itiraz eden, sorular soran bir akımdır. Postmodern, modernliğin bilincidir. Postmodernizmin çıkış noktası ise modernizme duyulan inancın yitirilmesidir. Buna göre Postmodernizm, görecelidir. İnsan her şeyin ölçüsüdür, çoğulculuk ve çok kültürlülük esastır. Eklektiktir. (Yani her şey gider) sivil toplumcudur, yorumsamacıdır. Dine ve geleneğe dönüş söz konusudur. Ancak geri dönülen din vahiy dini değil, geleneksel ve kültürel öğeleri içeren dindir.(4)
Dr. Yahya Sezai Tezel'in Post modernist önermeleri sorguladığı makalesinde, postmodern teorinin önerdiği bazı varsayımların konumları üzerine alçak gönüllü bir değerlendirme yapar.(5)
Tezel'e göre insanın varoluş problemini anlamaya yönelik olmak üzere insanlık tarihi ortak bir dünya tasarımıyla başlayan bir insan ırkının tarihin olmadığı gibi insanın kendini yaratan tecrübeyi anlamlandırmaya çalışırken, kendini yaratması, olmayan bir şeyi, insan kültürünü yoktan var etmesi olarak değerlendirir, oysa Tezel'e göre insanın sevaplarıyla, günahlarıyla kendi kültürün inşacısıdır, yaratıcısıdır.
Tezel burada özellikle insanlığın ökümenik bütünlük sergileyen birikimli ortak mirasına dikkat çeker ki, insanlığın çeşitli kültürlerle yapmış olduğu alışverişler sonucunda oluşmuş bir deneyimdir.
Tezel'e göre Avrupa Batı uygarlığının 19. 20. yüzyıllarda vardığı aşama, ortaya koyduğu gerçeklik, bütün insanlığın geleceğinin aynadaki aksidir, tarzında geliştirilen modernist önermelere karşı itiraz sesini yükselttiği için bu önerme, postmodernist önerme doğrudur. Ancak bu önermeyi yanlış bulup itiraz etmek her hangi bir Antropologu yada sosyologu, yahut siyaset bilimcisini post modernist yapmaya yetmez.(6)
Tezel burada özellikle insanlığın ökümenik bütünlük sergileyen birikimli ortak mirasına dikkat çeker ki, insanlığın çeşitli kültürlerle yapmış olduğu alışverişler sonucunda oluşmuş bir deneyimdir.
Tezel'e göre Avrupa Batı uygarlığının 19. 20. yüzyıllarda vardığı aşama, ortaya koyduğu gerçeklik, bütün insanlığın geleceğinin aynadaki aksidir, tarzında geliştirilen modernist önermelere karşı itiraz sesini yükselttiği için bu önerme, postmodernist önerme doğrudur. Ancak bu önermeyi yanlış bulup itiraz etmek her hangi bir Antropologu yada sosyologu, yahut siyaset bilimcisini post modernist yapmaya yetmez.(6)
Yine postmodernist önermelerin dile getirdiği şu anda Batı uygarlık geleneğini oluşturan kültürlerin insan hakları demokrasi teknikal devrim gibi unsurların varolması bu kültürlerin bütün değerlerinin, kurumlarının yaşama alışkanlıklarının olumlanmasını haklı kılmaz itirazı anlamlı da olsa önemli değildir. Yeni değildir.
Tezel'e göre postmodern önermelerden birine farklı bir anlam kazandırılmaya çalışılıyor.
Avrupa Batı uygarlığının içerdiği öğeler nedeniyle insan hayatı refah ölçütleri açısından bütün dünyaya damga vurması karşısında bu uygarlığa şeytan taşlar gibi saldıranın varolma tavrı ile bu kültürün geleneğine tapınan "varolma tavrı" ile aynı görür.
Post modernistler bu bağlamda Batı uygarlık geleneği ile öteki gelenekler arasında insan tecrübeleri etrafında şekillenen "Başarı" farkını geçerli saymama çabası ise bu Tezel'e göre anlamlı değildir. Avuntu bir çabadır.
Tezel'e göre "Her kültürün moralitesi değerler sistemi, ancak kendi içinde değerlendirilebilir" bir kültürdeki insanların bir başka kültürdeki insanların moralitesini değerlendirme imkanı ve hakkı yoktur şeklindeki Post modernist önermeyi doğru bulmaz. Tezel'e göre, Ernest Geller'in tezlerinden de anlaşıldığı üzere, insan istese de istemese de varolan o olsa da olmasa da var olan bir dünya içinde yaşadığı için "bilme"si salt tasarımsal bir süreç olmayıp, "operasyonel" bir faaliyettir. (7)
Tezel'e göre postmodern önermelerden birine farklı bir anlam kazandırılmaya çalışılıyor.
Avrupa Batı uygarlığının içerdiği öğeler nedeniyle insan hayatı refah ölçütleri açısından bütün dünyaya damga vurması karşısında bu uygarlığa şeytan taşlar gibi saldıranın varolma tavrı ile bu kültürün geleneğine tapınan "varolma tavrı" ile aynı görür.
Post modernistler bu bağlamda Batı uygarlık geleneği ile öteki gelenekler arasında insan tecrübeleri etrafında şekillenen "Başarı" farkını geçerli saymama çabası ise bu Tezel'e göre anlamlı değildir. Avuntu bir çabadır.
Tezel'e göre "Her kültürün moralitesi değerler sistemi, ancak kendi içinde değerlendirilebilir" bir kültürdeki insanların bir başka kültürdeki insanların moralitesini değerlendirme imkanı ve hakkı yoktur şeklindeki Post modernist önermeyi doğru bulmaz. Tezel'e göre, Ernest Geller'in tezlerinden de anlaşıldığı üzere, insan istese de istemese de varolan o olsa da olmasa da var olan bir dünya içinde yaşadığı için "bilme"si salt tasarımsal bir süreç olmayıp, "operasyonel" bir faaliyettir. (7)
Tezel'e göre her bir kültüre "bilme"sinin etkililik, başarılık notunu veren hakem, başka kültürlerin insanları değil, dışımızdaki gerçekliğin kendisidir. İnsanlığın tarihi de dışımızdaki gerçekliğin asli bir parçasıdır. Bilinecek bir özne, bir bilgi öznesi olarak "insan"ın kendide dışımızdaki olgusal gerçekliğin bir parçasıdır. Durum böyle olunca, bütün bu itiraz edilemeyen gerçekler karşısında hala kültürlerin dışarıdan bilinmelerinin imkansız olduğunu söyleyerek "hikmete eriştiğini sanan siyaset bilimci var ise bu adamların hala bilgi üretebileceklermiş gibi üniversiteden haksız bir şekilde maaş almamak için istifa etmesi gerektiğini önerir.
Ancak moral Dünya tasarımlarının bir kültürün dışarıdan değerlendirilebileceğini savunmanın zor görünürse de imkansız olmayacağını belirtir.
Ayrıca, bir kültürün değerlerinin, bu kültürün kendi içinden hiç sorgulanmadan sürdürebileceğini önermesi, mutlak olarak başarılı bir toplumsallaşma sürecinin olanaklı olduğu önermesiyle aynı anlama gelir ki bu bunu yanlış bulur.
Tezel'e göre kişi değerlerine sorgulandığı anda dahi onları gerekçelendirmek, omuzlamak cesareti gösterebilmelidir. Zaten insanlar isteseler de istemeseler de "diğerleri" başkalarının değerlendirmesine "açık"tır. "başkaları onların değerlerini değerlendirir. (8)
Giddens'e göre Aydınlanma düşüncesinde nihilizmin tohumlan saklıdır. Postmodernlik yalnızca temelciliğin sonu ile değil, "Tarihin Sonu" ile ilişkilendirilmiştir. Tarih hiçbir asli biçime ve genel teleolojiye sahip değildir. Birçok farklı tarih yazılabilir ve bunlar bir Arşimed noktasına dayandırılamazlar.
Giddens'e göre Nihilizmin öncüleri Nietzche ve Heidegger'in ortak noktalarda birleştirir. Her ikisi de modernliği, "tarihin" bilginin ussal temellerinin tedrici biçimde temellük edilmesi olarak tanınabileceği düşüncesiyle ilişkilendirmektedir. Onlara göre bu "aşma'" kavramında anlatılır. Yeni kavrayışların oluşumu, toplam bilgi birikimi içinde neyin değerli, neyin değersiz olduğunu tanımlamaya yaradığını, her biri kendini temelci aydınlanma savlarından uzak tutmayı gerekli gördüğünü, ancak onları daha üstün yada daha iyi temellendirilmiş savlara dayanan stratejik bir konumdan eleştiremediklerini,böylece bu iki filozofun, dogmaya karşı getirilen aydınlanma eleştirisinde merkezi önemde olan "Eleştirel aşama" kavramından vazgeçtiklerini belirtir. (9)
Ali Coşkun, modern dünyadaki kimlik bunalımlarının, Nietzsche'nin "Tanrıyı öldürmesi", ile başladığını ve Weber'in deyimiyle "Tanrıların ve iblislerin çoğulluğu" ile nitelenebilecek modern bir gerçeklik haline dönüştüğünü ve modern dünyanın, büyük ölçüde dinin hayattan kovulduğu bir dünya olarak nitelendiğini belirtir. (10)
Giddens, Postmodernlikten modernliğin yerine geçiyormuş gibi söz etmenin olanaksız olan şu nedene sığınmakla gerçekleştiğini belirtir. "Tarihe biraz bütünlük vermek ve onun içindeki yerimizi kesin olarak belirlemek" bu sorunun çözümündeki önerisi, temelcilik (Fundementalizm) ten kopuşun Nietzsche ile hız kazandığını kabul eden yazar, ancak söz konusu olan gelişmeyi modernliğin aşılmasından çok "modernliğin kendi kendini anlamaya başlaması" gibi görmenin daha anlamlı olacağını belirtmektedir. Bu anlayışı da kendi deyimiyle ''Tanrısal bakış açıları" ile yorumlamaktadır. (11)
Giddens, Batı kültürünün aslında Tanrısal iyiliğin başarısını vurgulayan dinsel bir bağlamdan ortaya çıktığını, ve aklın savunulmasının kutsal takdir düşüncelerini değiştirmeyip, yalnızca biçimlendirdiğini, Tanrısal Kanunların duyularımızın kesinliği ile kutsal takdirinde Tanrısal ilerlemeyle değiştirildiğini iddia etmektedir.
Giddens kitabında düşüncesinin temeli olan bir görüşü açıklar. Ona göre Tanrısal takdir temelli tarih görüşleriyle bütün bağların koparılması, geleceğe yönelik karşı-olgusal düşüncenin ortaya çıkışı ve ilerlemenin, sürekli "Değişimle" "boşaltılması" ile burada temelciliğin çözülmesi olgularını postmodernliğin yani onun deyişiyle modernliğin ötesine filan geçilmiş değildir. Yaşanan durum olsa olsa "Modernleşmenin radikalleşmesi"dir. (12)
Giddens'e göre bu radikalleşmenin önemli sarsıcı sonuçlara yol açtığı açıktır. Bunlar Batının ayrıcalıklı konumunun uçup gitmesiyle birlikte, evrimciliğin çözülmesi, tarihsel teleolojinin ortadan kalkması, yaygın, kurucu, düşünümselliğin kabul görmesi..
Ancak moral Dünya tasarımlarının bir kültürün dışarıdan değerlendirilebileceğini savunmanın zor görünürse de imkansız olmayacağını belirtir.
Ayrıca, bir kültürün değerlerinin, bu kültürün kendi içinden hiç sorgulanmadan sürdürebileceğini önermesi, mutlak olarak başarılı bir toplumsallaşma sürecinin olanaklı olduğu önermesiyle aynı anlama gelir ki bu bunu yanlış bulur.
Tezel'e göre kişi değerlerine sorgulandığı anda dahi onları gerekçelendirmek, omuzlamak cesareti gösterebilmelidir. Zaten insanlar isteseler de istemeseler de "diğerleri" başkalarının değerlendirmesine "açık"tır. "başkaları onların değerlerini değerlendirir. (8)
Giddens'e göre Aydınlanma düşüncesinde nihilizmin tohumlan saklıdır. Postmodernlik yalnızca temelciliğin sonu ile değil, "Tarihin Sonu" ile ilişkilendirilmiştir. Tarih hiçbir asli biçime ve genel teleolojiye sahip değildir. Birçok farklı tarih yazılabilir ve bunlar bir Arşimed noktasına dayandırılamazlar.
Giddens'e göre Nihilizmin öncüleri Nietzche ve Heidegger'in ortak noktalarda birleştirir. Her ikisi de modernliği, "tarihin" bilginin ussal temellerinin tedrici biçimde temellük edilmesi olarak tanınabileceği düşüncesiyle ilişkilendirmektedir. Onlara göre bu "aşma'" kavramında anlatılır. Yeni kavrayışların oluşumu, toplam bilgi birikimi içinde neyin değerli, neyin değersiz olduğunu tanımlamaya yaradığını, her biri kendini temelci aydınlanma savlarından uzak tutmayı gerekli gördüğünü, ancak onları daha üstün yada daha iyi temellendirilmiş savlara dayanan stratejik bir konumdan eleştiremediklerini,böylece bu iki filozofun, dogmaya karşı getirilen aydınlanma eleştirisinde merkezi önemde olan "Eleştirel aşama" kavramından vazgeçtiklerini belirtir. (9)
Ali Coşkun, modern dünyadaki kimlik bunalımlarının, Nietzsche'nin "Tanrıyı öldürmesi", ile başladığını ve Weber'in deyimiyle "Tanrıların ve iblislerin çoğulluğu" ile nitelenebilecek modern bir gerçeklik haline dönüştüğünü ve modern dünyanın, büyük ölçüde dinin hayattan kovulduğu bir dünya olarak nitelendiğini belirtir. (10)
Giddens, Postmodernlikten modernliğin yerine geçiyormuş gibi söz etmenin olanaksız olan şu nedene sığınmakla gerçekleştiğini belirtir. "Tarihe biraz bütünlük vermek ve onun içindeki yerimizi kesin olarak belirlemek" bu sorunun çözümündeki önerisi, temelcilik (Fundementalizm) ten kopuşun Nietzsche ile hız kazandığını kabul eden yazar, ancak söz konusu olan gelişmeyi modernliğin aşılmasından çok "modernliğin kendi kendini anlamaya başlaması" gibi görmenin daha anlamlı olacağını belirtmektedir. Bu anlayışı da kendi deyimiyle ''Tanrısal bakış açıları" ile yorumlamaktadır. (11)
Giddens, Batı kültürünün aslında Tanrısal iyiliğin başarısını vurgulayan dinsel bir bağlamdan ortaya çıktığını, ve aklın savunulmasının kutsal takdir düşüncelerini değiştirmeyip, yalnızca biçimlendirdiğini, Tanrısal Kanunların duyularımızın kesinliği ile kutsal takdirinde Tanrısal ilerlemeyle değiştirildiğini iddia etmektedir.
Giddens kitabında düşüncesinin temeli olan bir görüşü açıklar. Ona göre Tanrısal takdir temelli tarih görüşleriyle bütün bağların koparılması, geleceğe yönelik karşı-olgusal düşüncenin ortaya çıkışı ve ilerlemenin, sürekli "Değişimle" "boşaltılması" ile burada temelciliğin çözülmesi olgularını postmodernliğin yani onun deyişiyle modernliğin ötesine filan geçilmiş değildir. Yaşanan durum olsa olsa "Modernleşmenin radikalleşmesi"dir. (12)
Giddens'e göre bu radikalleşmenin önemli sarsıcı sonuçlara yol açtığı açıktır. Bunlar Batının ayrıcalıklı konumunun uçup gitmesiyle birlikte, evrimciliğin çözülmesi, tarihsel teleolojinin ortadan kalkması, yaygın, kurucu, düşünümselliğin kabul görmesi..
Zühtü Arslan, Postmodern düşüncenin temelinde dinsel ve metafizik geleneklerin dışlaması ile profan (Dindışı) bir dünyanın savunuculuğunu yaptığını iddia eder. Buna örnek olarak Heidegger ve Deridanın metafiziğe karşı açtığı savaşı örnek verir. Rortry'e göre böyle bir dünyada "İnsanlar artık hiçbir şeye tapınmaz, hiçbir şeye kutsallık atfetmez. Herşeye dilinin, bilincinin, toplumunun, zamanın ve şansın ürünü olarak baktığını" söylediğini belirtir.
Böylesi bir dünya fikrinin insanı dinsel sınırlamalardan bireyi kurtarma projesine postmodernist düşüncenin sımsıkı sarıldığını iddia eder. Öyle ki postmodernist hareket hakikat iddiasında bulunan tüm düşünceleri ve açıklamaları metafizik etiketi altında toplayıp reddetmekle amacına ulaşmak istediğini belirtir.
Böyle bir sonuc ise araçsal aklın kutsanması ve pozitivizmin yüceltilmesi olgusunun yeni bir versiyonudur. Ancak bu postmodernist izahın etik alandaki problemlere kayıtsız olduğu anlamına gelmediği, postmodernistlerin temelsiz bir ahlak ve siyasetinde olabilirliğine dayandıklarını ancak bunu göstermekte zorlandıkları söylenebilir.(13)
Postmodernistlerin
doğrunun bilindiğinin farzedilmediği bir ortamda ahlakın üzerine
oturduğu iyi ve kötü değerlerinin nasıl temellendirileceği sorusuna
dikkat çeken Zühtü Arslan, Dostoyevski'nin "Tanrı yoksa her şey caizdir"
sözünü nakletmektedir. Açıkça ahlaki değerleri ve yargıları mümkün
kılacak bir referans noktası oluşturmak postmodernistlerin açıkça ifade
etmeseler de ortaya koydukları siyasal projede (demokratik) ahlaki
relativizme yer verdikleri görülüyor.Bunlann başında postmodern siyasal
projenin öncülerinden "John Keane "geliyor.(14)
Habermas'ın ahlaki evrenselliğine karşı görüşünü kuran Keane, Demokratik ve sivil toplumun yapı taşları içerisinde grupların fikirlerini ister dayanışma ile ister çatışma içerisinde oldukları sosyo-politik bir süreci öngörmektedir.
Keane'ye göre demokrasinin ve çoğulculuğun sınırları vardır. Bütün inanç ve davranışların demokratik toplumsal yapı içerisinde yerinin olmadığını belirtir. Zira demokrasinin düşmanı olan "ideoloji ve tolerans göstermek potansiyel olarak dil oyunlarının (Language games) çokluğunu engellemek ve baltalamak demektir. Bu haliyle demokrasiyle uyumlu olan düşünceler hoşgörü şemsiyesi altında yer bulabilir. Hatta Zühtü Arslanın naklettiğine göre mahçupyan, antidemokratik toplumsal değerleri ve inançları dağiştirmek gerektiğini savunmakla aslında Zühtü ARSLAN'ın nitelemesiyle bütün modernistlerin karşı oldukları "Ussal Düzenlemeci" yaklaşımla getirilmeğe çalışılan "Toplum Mühendisliği" misyonunun bir örneğini taşımaktadır.(15)
Habermas'ın ahlaki evrenselliğine karşı görüşünü kuran Keane, Demokratik ve sivil toplumun yapı taşları içerisinde grupların fikirlerini ister dayanışma ile ister çatışma içerisinde oldukları sosyo-politik bir süreci öngörmektedir.
Keane'ye göre demokrasinin ve çoğulculuğun sınırları vardır. Bütün inanç ve davranışların demokratik toplumsal yapı içerisinde yerinin olmadığını belirtir. Zira demokrasinin düşmanı olan "ideoloji ve tolerans göstermek potansiyel olarak dil oyunlarının (Language games) çokluğunu engellemek ve baltalamak demektir. Bu haliyle demokrasiyle uyumlu olan düşünceler hoşgörü şemsiyesi altında yer bulabilir. Hatta Zühtü Arslanın naklettiğine göre mahçupyan, antidemokratik toplumsal değerleri ve inançları dağiştirmek gerektiğini savunmakla aslında Zühtü ARSLAN'ın nitelemesiyle bütün modernistlerin karşı oldukları "Ussal Düzenlemeci" yaklaşımla getirilmeğe çalışılan "Toplum Mühendisliği" misyonunun bir örneğini taşımaktadır.(15)
Ali Coşkun Yeni bir kimliğe işaret eden Postmodern durumun "geç kapitalizmin kültürel mantığı" olarak nitelemektedir. Yüksek modernizmin ahlaki ciddiyetinin yerini ironi, pastiche, kinizm, ticari tutum ve kimi durumlarda dobra bir nihilizm almıştır.(16)
Modernist kimlikte; din, felsefe, ahlak, hukuk, tarih, ekonomi ve siyasetin eleştirisi ilk ve tek ayırtedici nitelik iken, postmodernist ya kayıtsız biridir ya da her konuda anarşist.
Çağı yakalamak, çağdaşlaşmak gibi siyasal söylemler postmodernist kimlikle beraber "çağın ilerisine geçmek" şeklinde yer değiştirdiğini belirtir.
Ali Coşkun'a göre Postmodern adlandırması, esasen, modernitemizi onaylamanın ve çok modern olduğumuzu beyan etmenin bir yolundan başka bir şey değildir, (sh. 52) Böyle bir adlandırmanın ardarda gelen düzçizgiset (linear) ve ilerleyici zamana tutsaklığın sürdürülmesi anlamına da gelir. Ali Coşkun bunu güzel bir teorik çerçeve içerisinde sunar.(17)
Çağdaş ve "Çağı aşan" mantığın toplumsal hayatın değişik alanlarında ortaya çıkardığı karakteristik özellikleri sıralamaya devam eden Ali Coşkun, modernistin olgucu, akılcı, bilim ve tekniğin gelişmesine ve standartlaşmış nesneler üreten endüstrinin büyümesine inanan biri iken, postmodernistin, tam anlamıyla toplumsal çeşitliliği ve parçalılığı benimseyen biri olduğu görülmektedir.
Postmodernistler bu arada disiplinlerarası sınırları yıkma eğilimindedirler. Bu yeni dönem de bilimi ideolojiye indirgemesi pozitivizmin gerileyişi görecilik, bireyciliğin değer kazanışı, her alanda temel ilkelerin geçersizleşmesi, "Dekonstrüksiyon " (Yapı bozunum) un tadına varış, insan faaliyet ve eylemlerinin anlamı üzerinde kaygılı bir belirsizlik kendini dışa vurmaktadır. Denilebilir ki, bu, muzaffer bir pozitif bilimin kesinliklerinden
genelleştirilmiş bir belirsizliğe ve aynı zamanda dinin dönüşü anlamına da gelir.(18)
Modernist kimlikte; din, felsefe, ahlak, hukuk, tarih, ekonomi ve siyasetin eleştirisi ilk ve tek ayırtedici nitelik iken, postmodernist ya kayıtsız biridir ya da her konuda anarşist.
Çağı yakalamak, çağdaşlaşmak gibi siyasal söylemler postmodernist kimlikle beraber "çağın ilerisine geçmek" şeklinde yer değiştirdiğini belirtir.
Ali Coşkun'a göre Postmodern adlandırması, esasen, modernitemizi onaylamanın ve çok modern olduğumuzu beyan etmenin bir yolundan başka bir şey değildir, (sh. 52) Böyle bir adlandırmanın ardarda gelen düzçizgiset (linear) ve ilerleyici zamana tutsaklığın sürdürülmesi anlamına da gelir. Ali Coşkun bunu güzel bir teorik çerçeve içerisinde sunar.(17)
Çağdaş ve "Çağı aşan" mantığın toplumsal hayatın değişik alanlarında ortaya çıkardığı karakteristik özellikleri sıralamaya devam eden Ali Coşkun, modernistin olgucu, akılcı, bilim ve tekniğin gelişmesine ve standartlaşmış nesneler üreten endüstrinin büyümesine inanan biri iken, postmodernistin, tam anlamıyla toplumsal çeşitliliği ve parçalılığı benimseyen biri olduğu görülmektedir.
Postmodernistler bu arada disiplinlerarası sınırları yıkma eğilimindedirler. Bu yeni dönem de bilimi ideolojiye indirgemesi pozitivizmin gerileyişi görecilik, bireyciliğin değer kazanışı, her alanda temel ilkelerin geçersizleşmesi, "Dekonstrüksiyon " (Yapı bozunum) un tadına varış, insan faaliyet ve eylemlerinin anlamı üzerinde kaygılı bir belirsizlik kendini dışa vurmaktadır. Denilebilir ki, bu, muzaffer bir pozitif bilimin kesinliklerinden
genelleştirilmiş bir belirsizliğe ve aynı zamanda dinin dönüşü anlamına da gelir.(18)
Yine modern dönemin kimliğini, metalaşmanın infilak edip saçılması (explosion) mekanikleşme, teknoloji, mübadele ve piyasa nitelerken, post modern kimlikli toplum da, tüm sınırların, alaların yüksek ve aşağı kültür (avam-havas geleneği- yada halk-entellektüel geleneği); görünüş ve gerçeklik, sağ ve sol, ilerici ve gerici vb. arasındaki ayrımların tümünün ve geleneksel felsefe ile toplumsal teorinin barındırdıkları diğer tüm çift değişkenli karşıtlıkların şiddetli bir infilakla "içe dönük çöküşu'nün gözlendiği bir manzara söz konusudur. (19)
Ali Coşkun, Modern Dünyada ortaya çıkan dönüşümler sonucu bu bunalımların toplumsal kurumlara yansıdığını düşünmektedir. Ailenin yapı ve işlevindeki değişime ek olarak, ırkçılık ve ırklar arasındaki ilişkiyi örnek olarak vermektedir. Bu globalleşen köy ortamında bireyselcilik ve bireyin yüceltildiği ortamlarda seküler bir kimlik aracı olarak kullanılmaktadır.
Ancak yine de seküler değerlerden hızla yüz çeviren milyonlarca insanın tıpkı bir dini uyanışı andırırcasına bağlı bulundukları coğrafyanın dinine hızla sarılmaya başladıkları ortadadır. Modernizmin puslu havasının bu uyanışın bir süre daha gizleyebileceğim, ancak tek tek bireylerin, gelip geçici nitelikteki sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlar karşısındaki tavırlarını ne olursa olsun onların gündelik hayat karşısındaki dini tutum ve davranışlarında olağanüstü bir çeşitlik sergiledikleri gözlenmektedir. Ali Coşkun, postmodern de dahil olmak üzere modern kimliklerin küresel bir yaygınlığının devam edeceğini belirtir.(20)
Tarihsel olarak bakıldığında jameson'un ileri sürdüğü gibi postmodernizm askeri ve iktisadi Amerikan hakimiyeti akımının üst yapısal ifadesi yada en azından Avrupa-merkezciliğin sonu olarak da görülebilir. Bu iddia Necmi Zeka'ya göre doğruluk payı içerse de dönemi eştirmeye karşı olanların sayısının da yeterince fazla olduğunu eklemektedir. Nasıl ki modernlik Augustine ya da Eflatun'a bağlanabiliyorsa, postmodernlik de sofistlere kadar geri götürülebiliyor. Hatta- diğer yapıtlarıyla olmasa bile "Yargı gücünün eleştirisi" kitabıyla Kant, "dil oyunları" ile "ikinci" Wittgenstein, tamamlanamazlık (nihai belirsizlik) teoremi ile Gödel, tabii ki Nietzseche ve onun gözdesi Herakleitos, postmodernizm saflarında yer almaktadır.(21)
Necmi Zeka'ya göre Postmodernizmin herhangi bir tanıma indirgemeyecek bir karmaşıklığa düzensizliğe sahipse de postmodernizm Öncelikle modernleşme ile bir hesaplaşma demektir. Aydınlanma tartışması yada kavram merkezciliğin eleştirisi gibi görünürde dar kapsamlı karşı çıkışların aslında Batı fikir hayatında büyük bir huzursuzluğun yankıları olarak görülüyor.(22)
Ali Coşkun, Modern Dünyada ortaya çıkan dönüşümler sonucu bu bunalımların toplumsal kurumlara yansıdığını düşünmektedir. Ailenin yapı ve işlevindeki değişime ek olarak, ırkçılık ve ırklar arasındaki ilişkiyi örnek olarak vermektedir. Bu globalleşen köy ortamında bireyselcilik ve bireyin yüceltildiği ortamlarda seküler bir kimlik aracı olarak kullanılmaktadır.
Ancak yine de seküler değerlerden hızla yüz çeviren milyonlarca insanın tıpkı bir dini uyanışı andırırcasına bağlı bulundukları coğrafyanın dinine hızla sarılmaya başladıkları ortadadır. Modernizmin puslu havasının bu uyanışın bir süre daha gizleyebileceğim, ancak tek tek bireylerin, gelip geçici nitelikteki sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlar karşısındaki tavırlarını ne olursa olsun onların gündelik hayat karşısındaki dini tutum ve davranışlarında olağanüstü bir çeşitlik sergiledikleri gözlenmektedir. Ali Coşkun, postmodern de dahil olmak üzere modern kimliklerin küresel bir yaygınlığının devam edeceğini belirtir.(20)
Tarihsel olarak bakıldığında jameson'un ileri sürdüğü gibi postmodernizm askeri ve iktisadi Amerikan hakimiyeti akımının üst yapısal ifadesi yada en azından Avrupa-merkezciliğin sonu olarak da görülebilir. Bu iddia Necmi Zeka'ya göre doğruluk payı içerse de dönemi eştirmeye karşı olanların sayısının da yeterince fazla olduğunu eklemektedir. Nasıl ki modernlik Augustine ya da Eflatun'a bağlanabiliyorsa, postmodernlik de sofistlere kadar geri götürülebiliyor. Hatta- diğer yapıtlarıyla olmasa bile "Yargı gücünün eleştirisi" kitabıyla Kant, "dil oyunları" ile "ikinci" Wittgenstein, tamamlanamazlık (nihai belirsizlik) teoremi ile Gödel, tabii ki Nietzseche ve onun gözdesi Herakleitos, postmodernizm saflarında yer almaktadır.(21)
Necmi Zeka'ya göre Postmodernizmin herhangi bir tanıma indirgemeyecek bir karmaşıklığa düzensizliğe sahipse de postmodernizm Öncelikle modernleşme ile bir hesaplaşma demektir. Aydınlanma tartışması yada kavram merkezciliğin eleştirisi gibi görünürde dar kapsamlı karşı çıkışların aslında Batı fikir hayatında büyük bir huzursuzluğun yankıları olarak görülüyor.(22)
Habermas gibi kervanın bütün olumsuzluklarına rağmen aynı yolda devam etmesini canla başla savunanlar çıkmaktaysa da bir yeniden değerlendirme süreci olarak postmodernizm, her alanda ağırlığını hissettiriyor. Öznel nesne yada söz/ yazı ayrımı gibi batıyı meydana getiren en temel kavram ve kategorilerin sorgulanması olarak ele alındığında, post modernizm tümüyle Avrupa içinden doğmuş bir "farklılık" yinede bütün yıkıcılığına karşın postmodernizm bir akım yada hareket olarak çıkmıyor karşımıza.(23)
Postmodernitenin siyasal tercihi olarak sunulan- demokrasi-, katılımcı demokrasi, olguları hakikatin göreceli olduğunu savunuşuyla hakikat, tarihseldir., dilseldir. Hakikat bulunmaz yapılır. Zira orada yada burada keşfedilecek bir hakikat yoktur. Ancak tam bu noktada Zühtü Arslan, "Göreli Tekabuliyetçiliğin (karşılık) evrensel değerleri dışlayan böyle bir düşüncenin nasıl olup ta demokrat projenin parametreleri olan bazı ilkelerin evrenselliğine izin verdiğini ısrarla sorar. (24)Bu zihniyetin öngördüğü bu önermeler evrensellik iddiası taşımaktadır.
Mustafa Armağan, Raymond Williams'ın bir araştırma sırasında "Modern" kelimesinin alt anlamlarını sıralarken modern'in geleneğin ıslah edilmiş şekli olduğuna değindiğini belirtir(25)
Postmodernitenin siyasal tercihi olarak sunulan- demokrasi-, katılımcı demokrasi, olguları hakikatin göreceli olduğunu savunuşuyla hakikat, tarihseldir., dilseldir. Hakikat bulunmaz yapılır. Zira orada yada burada keşfedilecek bir hakikat yoktur. Ancak tam bu noktada Zühtü Arslan, "Göreli Tekabuliyetçiliğin (karşılık) evrensel değerleri dışlayan böyle bir düşüncenin nasıl olup ta demokrat projenin parametreleri olan bazı ilkelerin evrenselliğine izin verdiğini ısrarla sorar. (24)Bu zihniyetin öngördüğü bu önermeler evrensellik iddiası taşımaktadır.
Mustafa Armağan, Raymond Williams'ın bir araştırma sırasında "Modern" kelimesinin alt anlamlarını sıralarken modern'in geleneğin ıslah edilmiş şekli olduğuna değindiğini belirtir(25)
Mustafa Armağan, postmodernliği anlamanın modernliği anlamaktan geçtiğini söyler. F.Lyotard'ın da belirttiği gibi bir sanat eseri ancak postmodern ise modern olabilir. Dolayısıyla modern duyarlığa yabancı, özneyi merkezleştirerek yücelten, yaklaşımı anlamadan, postmodernistlerin niçin her şeyi "oyunlaştırdıklarını" kuralları hiçe sayarak "kolaj"lara gittiklerini, kendilerini alaya aldıklarını, ticaret ve emtia dilini arsızca kullandıklarını, yüzeysel ve biçimsel olanı önemseyişlerinin metafizik ciddiyetin kuyusunu kazdığını, yüksek modernizme karşı çıkarken kaba olanın estetiğiyle hareket ettiklerini anlamamak mümkün değildir demektedir.(26)
Lyotard için postmodern, ne modernliğin melankolisi, nede postmodern binalarda görülen o silik eklektizm, postmodern, bütünlük baskısından, bir üst-söylemin otoritesi altında senteze varma baskısından kurtularak daha da ileri gitme, sürgüne gitme isteği... Eşitlikçi anlatının ve sistem teorisyonlerinin, konsensusa varma çabalarını, sağlam, istikrarlı düzen arayışları reddeden bir tavır olarak nitelemektedir.
Modernlik esasen sübjektif olanın merkeze alınmasıyla eskinin ontolojik mihenk taşı olan Tanrı, ruh, ölüm sözlük, insanüstü varlıklar, hatta nefsin bilişsel merceklerinden geçmeyen her şeyin tali konuma, pasif mevkie düşmesini getirmektedir. (27)
Modernlik esasen sübjektif olanın merkeze alınmasıyla eskinin ontolojik mihenk taşı olan Tanrı, ruh, ölüm sözlük, insanüstü varlıklar, hatta nefsin bilişsel merceklerinden geçmeyen her şeyin tali konuma, pasif mevkie düşmesini getirmektedir. (27)
Heidegger'in ifadesiyle bireyin "akıl'a kilitlemesiyle akıl öncesi ve ötesi bütün düzenlemeleri ekarte etmeyi kafasına koymasıdır, Mustafa armağan bunu 1. sekularizasyon adını vermektedir. (28)
Böylece kendi üzerine düşünen birey dışı dünyayı (toplumu, devleti, dini vs.) yeniden şekillendirmiş olan özne, yine öznenin kurduğu bir dünya üzerine düşünmektedir, bu aşamada postmodernler biçimin İçeriği tayin ettiğini, üslubun yazıyı kurduğunu, retoriğin kendi başına bir varlık olduğu düşüncesindedirler. Kısaca postmodernlik biçimin
sekularizasyonunu amaçlamaktadır. Yani Modernlik "Makina" üzerine düşünürken, postmodernlik, " makina düşüncesi üzerine" düşünmeyi getirdiğini ifade etmektedir. (29)
sekularizasyonunu amaçlamaktadır. Yani Modernlik "Makina" üzerine düşünürken, postmodernlik, " makina düşüncesi üzerine" düşünmeyi getirdiğini ifade etmektedir. (29)
Bu arada Postmodernistlerin Modernliğin düşünce felsefesi kaynaklarından beslenerek incelikli bir şekilde geleneğe bu arada dine karşı bir duruş olduklarına dikkat çekiyor.(30)
Wolfgang Welsh'e göre Post Modernizm, modernizmin sınırlarının eleştirisidir. Bu sınırlar arasında kuşkusuz ki dinin sınır dışında bırakılması ve fazlasıyla gelişmiş olan bir bireycilik vardır. Bu nedenle postmodernizm tabii ki dinin bu anlamda yeniden önem kazandığı ve bireyin öneminin anlaşıldığı bir durum olarak saptanabilir. Ama aynı zamanda ateizminde olası ve meşru olduğu bir durumdur. Postmodernizm eski bir modelin yeni bir modelle yer değiştirdiği bir durum değildir. Postmodernizm, tersine opsiyonların çoğaltıldığı bir modeldir.(31
Postmodern düşüncenin gerçekliği "oyunlaştırması" mutlak bir referans noktasının olmadığını söylemesi, çoğul bir hakikat anlayışını savunması, "Meta anlatıların" ölüm ilanlarını vermesi, modernliğin geleneğin düşünce yapısını devam ettirdiği yolundaki bir suçlamadan kaynaklandığını, dolayısıyla usturuplu bir biçimde geleneğin her nasılsa modernliğe sızmış hayaletini de kovuyorlar. Böylece modernlik rakip olarak dini veya geleneği alırken, post modernlik modernliği muhatap aldığını belirtir.(32)
Postmodern düşüncenin gerçekliği "oyunlaştırması" mutlak bir referans noktasının olmadığını söylemesi, çoğul bir hakikat anlayışını savunması, "Meta anlatıların" ölüm ilanlarını vermesi, modernliğin geleneğin düşünce yapısını devam ettirdiği yolundaki bir suçlamadan kaynaklandığını, dolayısıyla usturuplu bir biçimde geleneğin her nasılsa modernliğe sızmış hayaletini de kovuyorlar. Böylece modernlik rakip olarak dini veya geleneği alırken, post modernlik modernliği muhatap aldığını belirtir.(32)
Modernlik gelenekten muhteva yönünden bir kopuş İken, postmodernlik biçim yönünden bir kopuşu gerçekleştirmeye çalışıyor. Yani modernlik içerisinde bir şekilde örtük olarak kalmış olan geleneksel ve dini yada monist ve bütüncül düşünce biçimleri postmodernlerce toptan reddedilerek "biçim"in bozulduğunu ifade etmektedir.(33)
Kamil Erdem'e göre 20. yüzyılın sonlarında, Ulus-devletler varlıklarını sürdürmekle beraber tedricen zayıfladığını ve yerlerini uluslarası şirketlere bırakmaya hazırlanmaktadırlar. Kamil Erdem'e göre 21. Yüzyılın II. yarısının muhtemelen ulus-devletten şirket devlete doğru bir kayışa sahne olacağını öngörmektedir. Yani postmodern değil, post-kolonyal bir evreye doğru ilerlediğini söylemektedir.(34)
Kamil Erdem'e göre 20. yüzyılın sonlarında, Ulus-devletler varlıklarını sürdürmekle beraber tedricen zayıfladığını ve yerlerini uluslarası şirketlere bırakmaya hazırlanmaktadırlar. Kamil Erdem'e göre 21. Yüzyılın II. yarısının muhtemelen ulus-devletten şirket devlete doğru bir kayışa sahne olacağını öngörmektedir. Yani postmodern değil, post-kolonyal bir evreye doğru ilerlediğini söylemektedir.(34)
Uluslararası işbölümünün getirdiği anlayış İle üretim süreci küreselleştirilmektedir. Postmodern bir şekilde işleyen sömürgeciliğin ulus-devlet yapılarını bozmasına karşı "cemaatlerin güçlenmesini" önermektedir.(35)
İngiltere'de bulunan London of School of Economics'in başkanlığını yapan Anthony Giddens'in yeni Global Kozmopolit anlayışı çerçevesine sokulabilecek fikirlerinde yeni bir kültürel değişim , Neo-liberalizmin ve postmodernizmin çöküşü ve global kozmopolitanlığın işaretlerini görmek mümkün.
İngiltere'de bulunan London of School of Economics'in başkanlığını yapan Anthony Giddens'in yeni Global Kozmopolit anlayışı çerçevesine sokulabilecek fikirlerinde yeni bir kültürel değişim , Neo-liberalizmin ve postmodernizmin çöküşü ve global kozmopolitanlığın işaretlerini görmek mümkün.
Giddens, postmodernist bir düzenin ana hatlarını şu şekilde belirtir. (36)
Modern ekonomik düzenler gibi çok karmaşık sistemlerin etkin biçimde sibernetik denetim altına alınamayacağı gerçeği, 20. yüzyıl toplumsal ve ekonomik örgütlenmesinin başlıca keşiflerinden biridir. Bu tür sistemlerin gerektirdiği ayrıntılı ve sürekli sinyaller, tepeden yönlendirilmek yerine, düşük girdi birimleri "zemininde" ortaya konmak zorundadır.
Giddens postmodern çağı küresel terimlerle kavramak zorunda olduğunu, pazarların karmaşık mübadele sistemlerinin gerektirdiği sinyal araçlarını sağlamada, maktadır. Ancak Marxın çok doğru biçimde tanı koyduğu gibi büyük mahrumiyet biçimlerine de etkin olarak yol açarlar yada bunların süregelmesinde etkili olurlar. Yalnızca özgürlükçü siyaset açısından ele alındığında, kapitalizmin ötesine geçmek, kapitalist pazarların yaşama geçirdiği sınıf farklılıklarının aşılması anlamına gelir.
1. SİYASET
ESKİ SAG : Sınıflara dayalı siyaset
ESKİ SOL : Sınıflara dayalı siyaset
ÜÇÜNCÜ YOL: Klasik sağ ve sol diye kategorilere ayrılmayan yeni koalisyonların varlığını kabul eden bir siyaset anlayışı
2.DEVLET VE HÜKÜMET
Modern ekonomik düzenler gibi çok karmaşık sistemlerin etkin biçimde sibernetik denetim altına alınamayacağı gerçeği, 20. yüzyıl toplumsal ve ekonomik örgütlenmesinin başlıca keşiflerinden biridir. Bu tür sistemlerin gerektirdiği ayrıntılı ve sürekli sinyaller, tepeden yönlendirilmek yerine, düşük girdi birimleri "zemininde" ortaya konmak zorundadır.
Giddens postmodern çağı küresel terimlerle kavramak zorunda olduğunu, pazarların karmaşık mübadele sistemlerinin gerektirdiği sinyal araçlarını sağlamada, maktadır. Ancak Marxın çok doğru biçimde tanı koyduğu gibi büyük mahrumiyet biçimlerine de etkin olarak yol açarlar yada bunların süregelmesinde etkili olurlar. Yalnızca özgürlükçü siyaset açısından ele alındığında, kapitalizmin ötesine geçmek, kapitalist pazarların yaşama geçirdiği sınıf farklılıklarının aşılması anlamına gelir.
Post
modern bir dünyada zaman ve mekan artık tarihsellikle aralarındaki
karşılıklı ilişkilerle düzenlenmeyecektir. Bunun dinin bir şekilde
ortaya çıkacağını beklenemeyeceğini, galiba yaşamın bazı yönlerinde
geleneğin bazı özelliklerini anımsatacak yeni bir "değişmezlik niteliği"
nin hakim olacağını. Bu tür bir değişmezliğin sonuçta, insanoğlunun
denetimi altındaki toplumsal evrenin farkında olunmasıyla pekişen bir
"ontolojik güvenlik" duygusuna zemin oluşturacaktır. Böyle bir dünya
ademi merkezi bir örgütlenmelere yol açacak bir biçimde "dışa doğru
çöken" bir dünyada olmayacaktır; ancak kuşkusuz yerel ve küreseli
karmaşık bir biçimde birbirine iliştirecektir. (37)
Dünyada sol ve sağın tükenişine sahne olduğu 20. Yüzyılın sonunda Batı, bu iki yolun dışında olarak yeni bir siyaset değişimin işareti olarak Giddens'in öne sürdüğü " Global Kozmopolitan" anlayışına işaret eden fikirlerini sistematik bir şekilde şu şekilde özetleyebiliriz. (38)1. SİYASET
ESKİ SAG : Sınıflara dayalı siyaset
ESKİ SOL : Sınıflara dayalı siyaset
ÜÇÜNCÜ YOL: Klasik sağ ve sol diye kategorilere ayrılmayan yeni koalisyonların varlığını kabul eden bir siyaset anlayışı
2.DEVLET VE HÜKÜMET
ESKİ SAĞ:Devletin rolünü minimum
ESKİ SOL : Devletin rolü maksimum kabul ederken
ÜÇÜNCÜ YOL: Anayasal reformlar, şeffaflık, daha fazla yerel demokrasiyi içeren bir devlet ve hükümet anlayışı
3.SİVİL TOPLUM
ESKİ SAĞ : Sivil toplumun, Devletin toplumun sırtından indiği zaman büyüyeceğini öngörüyor.
ESKİ SOL : Devletin rolünü azalttığı gerekçesiyle sivil topluma kuşku ile bakılıyordu ÜÇÜNCÜ YOL:Devletin sivil toplumun gelişmesine olan katkısını Önemsiyor.
4.MİLLET
ESKİ SAĞ :Aşırı bir milliyetçilik hakim
ESKİ SOL :Millet fikrine güvenmiyor.
ÜÇÜNCÜ YOL:Millet önemlidir ama aynı zamanda modern milletin karmaşıklığı ve devletle millet arasındaki farkı da göz önüne alan " belirsiz bir milliyetçilik" ve "çoğulcu hakimiyet" fikrini önemsiyor.
5.EKONOMİ
ESKİ SAĞ :Pazar Ekonomisini yüceltiyor.
ESKİ SOL :kapitalizmi terbiye eden karma bir ekonomiyi destekliyor. Millet fikrine güvenmiyor.
ÜÇÜNCÜ YOL:Rekabete ve kanunlara dayanan " yeni karma ekonomi" öneriliyor.
6.REFAH DEVLETİ
ESKİ SAĞ :Refah devletini lanetlerken
ESKİ SOL :Refah devletini yeniden yapılanmanın temel aracı olarak karşılarken, kapitalizmi terbiye eden karma bir ekonomiyi destekliyor. Millet fikrine güvenmiyor. ÜÇÜNCÜ YOL:Refah devletini " Sosyal sermaye devleti" potasında eriterek yapılandırmayı amaçlıyor.
7. GLOBAL DÜZEN
ESKİ SAG :savaş yapma ihtiyacı uluslarası ilişiklerin temeli olmaktadır.
ESKİ SOL :Globallik üzerine pek bir teorisi yoktu. Kabaca İşçi Enternasyonalizmini hedefliyor. Refah devletini yeniden yapılanmanın temel aracı olarak karşılarken, kapitalizmi terbiye eden karma bir ekonomiyi destekliyor. Millet fikrine güvenmiyor.
ÜÇÜNCÜ YOL:Devletlerin düşmanlarla değil, tehlikelerle yüz yüze olduğunu kabul ediyor.
ESKİ SOL : Devletin rolü maksimum kabul ederken
ÜÇÜNCÜ YOL: Anayasal reformlar, şeffaflık, daha fazla yerel demokrasiyi içeren bir devlet ve hükümet anlayışı
3.SİVİL TOPLUM
ESKİ SAĞ : Sivil toplumun, Devletin toplumun sırtından indiği zaman büyüyeceğini öngörüyor.
ESKİ SOL : Devletin rolünü azalttığı gerekçesiyle sivil topluma kuşku ile bakılıyordu ÜÇÜNCÜ YOL:Devletin sivil toplumun gelişmesine olan katkısını Önemsiyor.
4.MİLLET
ESKİ SAĞ :Aşırı bir milliyetçilik hakim
ESKİ SOL :Millet fikrine güvenmiyor.
ÜÇÜNCÜ YOL:Millet önemlidir ama aynı zamanda modern milletin karmaşıklığı ve devletle millet arasındaki farkı da göz önüne alan " belirsiz bir milliyetçilik" ve "çoğulcu hakimiyet" fikrini önemsiyor.
5.EKONOMİ
ESKİ SAĞ :Pazar Ekonomisini yüceltiyor.
ESKİ SOL :kapitalizmi terbiye eden karma bir ekonomiyi destekliyor. Millet fikrine güvenmiyor.
ÜÇÜNCÜ YOL:Rekabete ve kanunlara dayanan " yeni karma ekonomi" öneriliyor.
6.REFAH DEVLETİ
ESKİ SAĞ :Refah devletini lanetlerken
ESKİ SOL :Refah devletini yeniden yapılanmanın temel aracı olarak karşılarken, kapitalizmi terbiye eden karma bir ekonomiyi destekliyor. Millet fikrine güvenmiyor. ÜÇÜNCÜ YOL:Refah devletini " Sosyal sermaye devleti" potasında eriterek yapılandırmayı amaçlıyor.
7. GLOBAL DÜZEN
ESKİ SAG :savaş yapma ihtiyacı uluslarası ilişiklerin temeli olmaktadır.
ESKİ SOL :Globallik üzerine pek bir teorisi yoktu. Kabaca İşçi Enternasyonalizmini hedefliyor. Refah devletini yeniden yapılanmanın temel aracı olarak karşılarken, kapitalizmi terbiye eden karma bir ekonomiyi destekliyor. Millet fikrine güvenmiyor.
ÜÇÜNCÜ YOL:Devletlerin düşmanlarla değil, tehlikelerle yüz yüze olduğunu kabul ediyor.
KAYNAKLAR
1-Modernlik ve Modernizm . İktibas, Şubat 96.
2- A.g.m. Modernlik ve Modernizm .
3-Giddens Anthony, "Modernliğin Sonuçları" Ayrıntı Yayınları 1994, sh 48
4-DURMUŞ Mehmet, Postmodernizmin İslamcılar Üzerindeki Etkisi, Rey, Kayseri 97 kitabını tanıtıyor "Modernizmin Postu üzerine oturan islamcılar" iktibas, Nisan 97 Sh:27
5-TEMEL Yahya Sezai, "Post-Modern Önermeler "anlamlı Ya da Önemli mi? liberal Düşünce Dergisi: Yaz 97
1-Modernlik ve Modernizm . İktibas, Şubat 96.
2- A.g.m. Modernlik ve Modernizm .
3-Giddens Anthony, "Modernliğin Sonuçları" Ayrıntı Yayınları 1994, sh 48
4-DURMUŞ Mehmet, Postmodernizmin İslamcılar Üzerindeki Etkisi, Rey, Kayseri 97 kitabını tanıtıyor "Modernizmin Postu üzerine oturan islamcılar" iktibas, Nisan 97 Sh:27
5-TEMEL Yahya Sezai, "Post-Modern Önermeler "anlamlı Ya da Önemli mi? liberal Düşünce Dergisi: Yaz 97
6-A.g.m. TEMEL Yahya Sezai.
7-A.g.m. TEMEL Yahya Sezai.
8-A.g.m. TEMEL Yahya Sezai.
9-A.g.e. GİDDENS Anthony , sh 48
10- COŞKUN Ali, "Modem Dünyadaki Kimlik Bunalımlarının Toplumsal Boyutları", Bilgi ve Hikmet Dergisi. Güz. 93 sh:47-70
7-A.g.m. TEMEL Yahya Sezai.
8-A.g.m. TEMEL Yahya Sezai.
9-A.g.e. GİDDENS Anthony , sh 48
10- COŞKUN Ali, "Modem Dünyadaki Kimlik Bunalımlarının Toplumsal Boyutları", Bilgi ve Hikmet Dergisi. Güz. 93 sh:47-70
11-A.g.e. GİDDENS Anthony, sh 48
12- A.g.e. GİDDENS Anthony, sh 50
13-ARSLAN Zühtü ARSLAN Zühtü "Demokratik Ütopya ya da Postmodern olmanın dayanılmaz hafifliği" Liberal Düş, GÜZ-97
14- A,g.m. ARSLAN Zühtü,"Demokratik Ütopya ya da Postmodern olmanın dayanılmaz hafifliği"
15-A,g.m. ARSLAN Zühtü,"Demokratik Ütopya ya da Postmodern olmanın dayanılmaz hafifliği"
16- A-g.m. COŞKUN Ali,"Modem Dünyadaki Kimlik Bunalımlarının Toplumsal Boyutları"sh; 51
17- A-g.m. COŞKUN Ali,"Modem Dünyadaki Kimlik Bunalımlarının Toplumsal Boyutları" sh: 52
18- A-g.m. COŞKUN Ali,"Modem Dünyadaki Kimlik Bunalımlarının Toplumsal Boyutları", sh:43
19- A-g.m. COŞKUN Ali,"Modem Dünyadaki Kimlik Bunalımlarının Toplumsal Boyutları", sh:53
20- A-g.m. COŞKUN Ali,"Modem Dünyadaki Kimlik Bunalımlarının Toplumsal Boyutları" sh:55
21- ZEKA Necmi "Postmodernizm", Kivi yayınları:
22-A.g.m. ZEKA Necmi,"Postmodernizm"
23-Ag.m. ZEKA Necmi,"Postmodernizm", sh 11
24-A,g.m. ARSLAN Zühtü,"Demokratik Ütopya ya da Postmodern olmanın dayanılmaz hafifliği"
25-ARMAĞAN Mustafa, "Gelenek ve Modernlik arasında" insan yayınları
26-A.g.e. ARMAĞAN Mustafa,"Gelenek ve Modernlik arasında"
27-A.g.e ARMAĞAN Mustafa, "Gelenek ve Modernlik arasında", sh 39
28-A.g.e ARMAĞAN Mustafa, "Gelenek ve Modernlik arasında", sh 42
29-A.g.e. ARMAĞAN Mustafa, "Gelenek ve Modernlik arasında", sh 43
30-A.g.e ARMAĞAN Mustafa, "Gelenek ve Modernlik arasında", sh 41
31-Wolfgang Welsh "Postmodenıizmin Fundemcntalizmi olur mu", Yeni Şafak Gaz. 6.3.97
32-A.g.e. ARMAĞAN Mustafa, "Gelenek ve Modernlik arasında",sh 42
33-A.g.e. ARMAĞAN Mustafa, "Gelenek ve Modernlik arasında",sh 42
34-Kamil Erdem,"Post Modern Sömürgecilik", 7.2.1997 Yeni Şafak Gaz.
35-A.g.m. "Post Modern Sömürgecilik"
36-A.g.e. Giddens Anthony, "Modernliğin Sonuçları"
12- A.g.e. GİDDENS Anthony, sh 50
13-ARSLAN Zühtü ARSLAN Zühtü "Demokratik Ütopya ya da Postmodern olmanın dayanılmaz hafifliği" Liberal Düş, GÜZ-97
14- A,g.m. ARSLAN Zühtü,"Demokratik Ütopya ya da Postmodern olmanın dayanılmaz hafifliği"
15-A,g.m. ARSLAN Zühtü,"Demokratik Ütopya ya da Postmodern olmanın dayanılmaz hafifliği"
16- A-g.m. COŞKUN Ali,"Modem Dünyadaki Kimlik Bunalımlarının Toplumsal Boyutları"sh; 51
17- A-g.m. COŞKUN Ali,"Modem Dünyadaki Kimlik Bunalımlarının Toplumsal Boyutları" sh: 52
18- A-g.m. COŞKUN Ali,"Modem Dünyadaki Kimlik Bunalımlarının Toplumsal Boyutları", sh:43
19- A-g.m. COŞKUN Ali,"Modem Dünyadaki Kimlik Bunalımlarının Toplumsal Boyutları", sh:53
20- A-g.m. COŞKUN Ali,"Modem Dünyadaki Kimlik Bunalımlarının Toplumsal Boyutları" sh:55
21- ZEKA Necmi "Postmodernizm", Kivi yayınları:
22-A.g.m. ZEKA Necmi,"Postmodernizm"
23-Ag.m. ZEKA Necmi,"Postmodernizm", sh 11
24-A,g.m. ARSLAN Zühtü,"Demokratik Ütopya ya da Postmodern olmanın dayanılmaz hafifliği"
25-ARMAĞAN Mustafa, "Gelenek ve Modernlik arasında" insan yayınları
26-A.g.e. ARMAĞAN Mustafa,"Gelenek ve Modernlik arasında"
27-A.g.e ARMAĞAN Mustafa, "Gelenek ve Modernlik arasında", sh 39
28-A.g.e ARMAĞAN Mustafa, "Gelenek ve Modernlik arasında", sh 42
29-A.g.e. ARMAĞAN Mustafa, "Gelenek ve Modernlik arasında", sh 43
30-A.g.e ARMAĞAN Mustafa, "Gelenek ve Modernlik arasında", sh 41
31-Wolfgang Welsh "Postmodenıizmin Fundemcntalizmi olur mu", Yeni Şafak Gaz. 6.3.97
32-A.g.e. ARMAĞAN Mustafa, "Gelenek ve Modernlik arasında",sh 42
33-A.g.e. ARMAĞAN Mustafa, "Gelenek ve Modernlik arasında",sh 42
34-Kamil Erdem,"Post Modern Sömürgecilik", 7.2.1997 Yeni Şafak Gaz.
35-A.g.m. "Post Modern Sömürgecilik"
36-A.g.e. Giddens Anthony, "Modernliğin Sonuçları"
37-A.G.E., Giddens Anthony, "Modernliğin Sonuçları"
38- Giddens Anthony, Demos toplantıları seminerleri, The Economist'ten aktaran Yeni Şafak Gaz. 7.5.1998
38- Giddens Anthony, Demos toplantıları seminerleri, The Economist'ten aktaran Yeni Şafak Gaz. 7.5.1998
0 yorum:
Yorum Gönder