27 Şubat 2016 Cumartesi

Yayınlandı Şubat 27, 2016 gön: Celal Yeşilyurt ve 0 yorum

Tüketim


  Adam Smith’in dediği doğrudur: “Tüketim, bütün üretimin tek ve nihai amacıdır.” (Ulusların Zenginliği, 8. Bölüm, IV.8.49. paragraf.)

https://www.mahfiegilmez.com

Devamı
    eposta       edit

25 Şubat 2016 Perşembe

Yayınlandı Şubat 25, 2016 gön: Celal Yeşilyurt ve 0 yorum

Mozart’ın Kız Kardeşi

 


Nancy Moser’in Mozartın ablası Nannerl hakkında yazmış olduğu tarihi romanı okumaya başladığımda kitabın beni sarıp sarmayacağı konusunda kuşkuluydum. Ama ilk sayfalardan itibaren beni kendine çektiğini ve kitabı keyifle okuduğumu belirtmeliyim. Yazar Mozartın kız kardeşinin hayatına ilişkin bir ışık tutarken adeta o devre götürüyor. Yaşamış olduğu duygulara gerilimlere güzel bir ayna tutuyor. O zamanın ekonomik ve sosyal yaşantısı hakkında bir çok bilgiyi başarıyla yansıtabilmiş. Örneğin Piskoposun bir ailenin doğumundan ölümüne kadar pek çok evrede hayatlarının bir parçası olduğunu öğreniyorsunuz. Bazı tasvirler oldukça hoşuma gitti. İşte Nannerl'in ağzından zamanın durduğu o anlar.

O soğuk aralık günü arabaları uzaklaşırken bana el salladılar.eve doğru yürürken annem koluma girdi.ön kapının bir tıkırtıyla kapandığını duydum.çok sessiz bir gündü;ertesi günde öyle olacaktı,bir sonraki günde ondan sonraki günde… Keşke benimle konuşsan nannerl dedi karşımdaki oturan Johann. Ne sözcüklerle cevap vermeye çalıştım ne de başımı salladım.Sohbet etmeye bile vakti olmayan bu adamın şimdi çene çalmaya çalışması ne saçmaydı.Ektiğini biçiyorsun.Bana sessizlik vermiştin. Şimdi de benden sessizlik alıyorsun….

Devamı
    eposta       edit

22 Şubat 2016 Pazartesi

Yayınlandı Şubat 22, 2016 gön: Celal Yeşilyurt ve 0 yorum

Gençliğin problemi

 


Devamı
    eposta       edit

19 Şubat 2016 Cuma

Yayınlandı Şubat 19, 2016 gön: Celal Yeşilyurt ve 0 yorum

Bürokratik disiplin

 

Usta-çırak terbiyesiyle oluşan derin bir yakınlığın yerine bürokratik disiplini koymaya çabaladık. 

Haşmet Babaoğlu

Devamı
    eposta       edit

18 Şubat 2016 Perşembe

Yayınlandı Şubat 18, 2016 gön: Celal Yeşilyurt ve 0 yorum

medeniyetler çatışması

Harvard Üniversitesi Profesörü Samuel Huntington, 1993’te Foreign Affairs adlı dergide yayınlanan ‘The Clash of Civilizations’ (Medeniyetler Çatışması) adlı makalesinde özetle, Soğuk Savaş sonrasında Sosyalist ve milliyetçi ideolojilerin yerini, İslamcılık, Hinduculuk, Rusçuluk gibi akımların aldığını, Batının bireyciliği, liberalizmi, anayasacılığı, insan hakları savunuculuğu, veya demokrasi gibi ilkelerinin İslamcı, Budist, Ortodoks vb. kültürlerde çok anlam ifade etmediğini söylemiş ve geleceğin temel çatışmasının dünyaya egemen olan Batı kültürü ile ‘dünyanın geri kalanı’ arasında olduğunu iddia etmişti.

radikal.com.tr

Devamı
    eposta       edit

9 Şubat 2016 Salı

Yayınlandı Şubat 09, 2016 gön: Celal Yeşilyurt ve 0 yorum

Tefrika

 Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta,


Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi.


Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zeminin,


Salgındı, bugün Şark'ı yıkan tefrika derdi 

Mehmet Akif Ersoy

Devamı
    eposta       edit

8 Şubat 2016 Pazartesi

Yayınlandı Şubat 08, 2016 gön: Celal Yeşilyurt ve 0 yorum

Hayatı

 

Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz

Bu Ülke - Meriç Cemil

Devamı
    eposta       edit
Yayınlandı Şubat 08, 2016 gön: Celal Yeşilyurt ve 0 yorum

Evlilik

 

Evlilik, bir çiçekçi dükkânı gibi farklı olanaklar sunar; çiçeklerden nasıl bir buket yaratacağınız size kalmış.

Doğan Cüceloğlu

Devamı
    eposta       edit
Yayınlandı Şubat 08, 2016 gön: Celal Yeşilyurt ve 0 yorum

Kuran

 

Kur'an "düşünen bir toplum" için indirildi, "uyuyan bir toplum" için değil.”

Dücane Cündioğlu

Devamı
    eposta       edit

3 Şubat 2016 Çarşamba

Yayınlandı Şubat 03, 2016 gön: Celal Yeşilyurt ve 0 yorum

Niğde Kapadokyanın Başkenti

 


1834 yılında Niğde'ye gelen Charles Texier'in kitabında Niğde için yaptığı “sancak başkenti” tanımına uygun olarak Ömer Fethi Gürer’in Kapadokya başkenti Niğde adını verdiği bu hacimli kitapta Niğdenin zengin tarihi resimler, haritalarla göz önüne seriliyor. 

işte kitaptan Macar araştırmacı Belâ Horvarth'ın yüzyıllar öncesinden bu bölge hakkındaki gözlemleri… 

İki dağın arasından vadide bataklık haline gelmiş bir gölün kıyısında biraz dinleniyoruz. Daha sonra küçük tepeleri aşa aşa, kayalardan kayalara tırmanarak batıdaki büyük Hasan Dağı zirvesine ulaşıyoruz. Zirveye az kala birinin avaz avaz bağırdığını duyuyoruz, irkiliyoruz. Sonra bunun koyunlarını ve keçilerini toplamaya çalışan bir çoban olduğu anlaşılıyor. 

- Haho hoyyo! 2200 metrede otlayan bir sürü görmek ilginç oluyor. Daha güneş batmadan zirveye ulaşıyoruz. Tam önümüzde dağın tepesindeki krater gölü uzanıyor ve çevresinde de dört yükselti yer alıyor. Bunların arasında en görkemlisi bizim tırmandığımız 2400 metrelik doruk. Çevrede göz ala bildiğine uzanan manzaranın ihtişamını anlatabilmek çok zor. Dörtbinyıl Asurluların, Kapadokyalıların, İranlıların, Greklerin, Romalıların, Arapların, Tatarların, Türklerin, Mısırlıların hâkim olabilmek için kıyasıya savaştıkları Müslümanlara karşı savaşa çıkan Haçlıların uğruna öldükleri antik Kapadokya ve Likaoine Toprakları işte şimdi ayaklarımızın altında uzanıyor, Ama şimdi batı avrupanın sanayi çağının insanı burada dağlarda, tepelerde vadilere uzanan ve düzlükleri kilometre ve kilometreler boyunca uzanan çoraklığın sonsuzluğunu gördüğünde, tarihin derinlikle­rinde bu topraklar için neden bu kadar çok kan döküldüğünü anlamakta zorluk çekiyor. Yan yana yaşayan kavimler, bu yoksulluğun ele geçirmek için neden komşularıyla savaşa girdiler? Bu yörenin Xenophon’san bu yana çok değiştiğini sanmıyoruz. Çünkü o da bu bölgeyi, kurak, verimsiz ve az insanın yaşadığı topraklar olarak tasvir ediyordu. Bu savaşların tek nedeni olabilirdi; o da, Doğu halklarının ele geçirme ve intikam arzularıydı .Yok etme tutkusu ve daha sonra İslâm dininin aldırmazlığı, burada zaten az olan uygarlık kalıntılarını tamamen ortadan kaldırdı.Birbirinden oldukça uzak olan Diocaesarea, Amoassum, Carbala, Salambria gibi Roma yerleşik birimleri de zamanla yok oldu gitti. Şimdi yerlerini saptayabilmek bile olanaksız. Bu toprakların üzerinde yok oluşun ve yıkılışın ruhu egemenlik sürüyor. Güneş batarken biz de dağdan inmeye başlıyoruz; ama geldiğimiz yoldan değil, onun tam karşısından kendimize iniş için yol arıyoruz. Kayalıklardan ve zaman zaman kayan taş parçalarından oluşan eğimli zeminlerden inmek hiç de kolay olmuyor. Gökyüzünde beliren ay ışıklarını saçmaya başladığında, biz daha yarı yoldayız. Dağın ortalarında bir yerde, çok sık ama oldukça kısa boylu bitkilerle çevrilmiş bir düzlük, inişte tekrar kayalığa bağlanıyor. Bir şehir enkazı ile karşılaştığımızı sanıyoruz. Ama yaklaş­tığımızda onunda kayalık olduğunu anlıyoruz. Aynı gümüş ışığı çevreyi aydınlatıyor. Biz saatlerdir yürüyoruz, ama artık ne tarafa gittiğimizden de haberimiz yok. Susadığımızı hissediyoruz, ama mataralarımızdaki kar suyu da artık bitti. Ayaklarımız yara içinde, titreyen dizlerimize yürümeye çalışıyoruz. Başka çaremiz yok. Sonunda ay da ortadan kaybolmak üzereyken, yani kör karanlıkta kalma dehşetini hissetmeye başlarken uzaklarda köpek sesi duyuyoruz. Köpeğin olduğu yerde mutlaka insan vardır!’  

Not:Macar araştırmacı Belâ Horvarth bu satırları 1913 yılı Osmanlısında yapmış olduğu bir gezi sonucunda kaleme almıştır. Birinci Dünya Savaşı arifesinde Anadolu kentlerine çıktığı gezide 11-15 Ağustos 1913 tarihleri arası Niğde’de kalmıştır. Gezgin’in Niğde’ye geliş yolu ve Niğde gözlemleri 1913 yılları için önemli detaylardır.

Devamı
    eposta       edit