Aşçıbaşı, memleketten yeni gelen amcasının oğlunu alarak,çevredeki kıra güneşlenmeye çıkmış. Şöyle böyle gezinirlerken,çocuk tepeli birkaç kuş görmüş. Sevmiş, şaşalamış, sormuş: — Bunlar nedir?
Aşçı, dikkat etmiş. Fakat dikkatten ne çıkar? O da Ömrü boyunca böyle bir kuş görmemiş. Düşünmüş, düşünmüş, demiş ki:
— Bunlar onlardır!
Çocuk, aldığı cevaptan hoşlanarak işi uzatmış. Yine sormuş:
— Ya başlarındaki ibibikler ne olacak?
Aşçıbaşı, hazır cevaplığa alıştığı için aniden demiş ki:
— Bunlar, onsuz olmaz!
İşte, ortada dönen dil konusunun bugünkü şekli... Arapça, Farsça bilmeyince, Osmanlı dili yazılamazmış. Dahası varmış: Yazı dünyası geniştir. At oynatabilmek için, ortak uygar dil olan Fransızca da öğrenilmeliymiş. Oldu, dört.
İki üç yıldan beri bağıra bağıra sesi kısılanlarda, anlatmaya hâl kalmadı artık. Bir kez, anlamayanlar ortadan çekilseler, uzlaşılabilir. Bizim için, örnek tutulacak formül şudur: "İnsanlığın engin bilgilerini içine alabilmek için, zihin ve ömür dardır, kısadır. İnsanları, kendi dillerinden başka bir dile muhtaç olmaksızın bilgi edinmeye götürebilecek bir yol bulalım."
Ahmet Rasim-Şehir mektupları
0 yorum:
Yorum Gönder