TV de yayınlanan bir belgeselde seyretmiştim akbabaları.Himalayaların 4000 metre yüksekliğinde yaşayan bir köy halkı yüzyıllardır ölülerini farklı bir yöntemle gömüyorlarmış. Çok yüksek olduğu için ölülerine yakmak için odunda bulamayan halk ölülerini akbabalara bırakıyorlar. Böylece ölünün hastalık yayılması önlenmiş oluyordu.
Akbabanın bir benzeri Ankara hayvanat bahçesinde de vardı. Akbabalar, muaazzam kanat genişliğiyle 2-3 metre gibi bir alanda uçuş denemesi yapmış ve tel örgülere çarpmıştı.
Burada yer alan kimi hayvanların durumu içler acısıydı. Aslında böylesine renkli ve çeşitli hayvanı birarada görme imkanı sunulduğu için memnun olsamda hayvanların bu acınası halleri karşısında üzülmüştüm. Bir kaplan sürekli olarak bir ileri bir geri gidiyor, aslanlar neredeyse hiç bir hayat belirtisi göstermeksizin mütemadiyen yatıyordu.
Animal Planet’in bir programında timsah uzmanı Steve’nin çalışmaları aklıma geldi. Bir timsahın yaşama alanında rahat ve mutlu hissetmesi için hemen her ayrıntı düşünülüyordu. Ya bizdeki havyanat bahçelerine ne demeli. Avukat Sernur Sayar’ın dediği gibi bizdekiler tam bir hayvanat bahçesi değil hapishane. Hayvanların yaşamlarını özgürce sürdürebildiği çok büyük doğal parklar gerektiğini savunan Sernur Sayar:
”kendimizi kandırmayalım hayvanat bahçesi olmaz.Buraları olsa olsa hayvanlar cezaevi olur hayvanların tutsak merkezi olur Bir arslanı 3 metrekarenin içine hapsetmek nasıl bir vicdansızlıktır.O aslan koşacak,avlayacak o kuş özgürce uçacak ki hayat sürsün.(Sabah Gazetesi haberi)
0 yorum:
Yorum Gönder